I. GİRİŞ
Tticari hayatın olağan akışı içerisinde tacirler arasında gerçekleşen mali nitelikteki işlemlerde, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde zaman zaman bazı sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Söz konusu sorunlardan birisi, alacaklı tarafın sahip olduğu alacak hakkını çeşitli nedenlerle tamamen ya da kısmen kaybetmesidir.
Bu husus, hem İcra ve İflas Kanunu’nda ve hem de Vergi Usul Kanunu’nda ele alınmıştır. İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle, tamamen veya kısmen kaybedilen alacak hakkı kanunla yeniden elde edilmeye çalışılırken, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile “Şüpheli Alacak Karşılığı” müessesesi düzenlenerek alacağını tamamen veya kısmen tahsil edemeyen gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin söz konusu alacaklarını belirli şartlar altında karşılık ayırmak suretiyle gelir ve kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde indirim olarak dikkate alabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu çalışmada, iflas ve iflas erteleme sürecinde bulunan şirketlerden olan alacakların durumu, niteliği ve iflas halinde şüpheli alacakların durumu hakkında gerekli açıklamalara yer verilmiştir.
II. İFLASA KONU ALACAKLARIN DURUMU VE İFLAS YOLUYLA ALACAĞIN TAKİBİ
İflasa tabi bir kimsenin iflas ettirilebilmesi için, takip edilmesi gereken yola iflas yolu denilmektedir. Bütün iflas yolları, ticaret mahkemelerinden geçer. Diğer bir ifadeyle, iflasa mutlaka ticaret mahkemeleri tarafından karar verilir. Üç çeşit iflas yolu vardır[1];
– Genel (adi) İflas Yolu (İİK md. 155-166),
– Kambiyo Senedine Mahsus İflas Yolu (İİK md.167, 171-176),
– Doğrudan Doğruya İflas Yolu (İİK md. 177-181).
Bunlardan genel (adi) iflas yolu ile kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu birbirine çok benzer. Her iki iflas yolunda da, alacaklı ilk önce iflas dairesine başvurarak borçlusuna karşı bir iflas takibi yapar, icra dairesi borçluya bir iflas ödeme emri gönderir. Borçlu (beş veya yedi) günlük süre içinde borcunu ödemezse, alacaklı ticaret mahkemesine başvurarak borçlunun iflasını ister, diğer bir ifadeyle iflas davasını açar. Bu iki yolda, alacaklı, ilk önce icra dairesinde iflas takibi yaptıktan sonra, ticaret mahkemesinde iflas davası açabildiğinden, bu iki iflas yoluna takipli iflas yolları da denilmektedir.
Doğrudan doğruya iflas yolunda, alacaklının borçluya karşı iflas davası açabilmesi için, ilk önce icra dairesinde bir iflas takibi yapmış ve borçlusuna bir ödeme emri göndermiş olmasına gerek yoktur. Kanunda tahdidi olarak sayılmış sebeplerden birinin varlığı halinde alacaklı, doğruca ticaret mahkemesine başvurarak borçlunun iflasını isteyebilir. Burada, alacaklı icra dairesine başvurmadan doğrudan ticaret mahkemesinde iflas davası açabildiği için, bu iflas yoluna doğrudan iflas yolu denilmiştir.
II-A. İFLASIN HUKUKİ SONUÇLARI
Bir borçlu hakkında iflasın açılması ile, borçlu (müflis) ve ondan alacaklı olan alacaklıların hukuki durumlarında bazı değişiklikler olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hukukun bazı hükümleri, iflas ile adeta değişikliğe uğramaktadır. Bu duruma, iflasın hukuki sonuçları denilmektedir[2].
İflasın açılması ile müflisin haczedilebilen bütün mal, alacak ve hakları kendiliğinden iflas masasını teşkil eder (İİK md. 184/I). Yani, burada borçlunun haczedilebilen bütün malları, iflasın açılması ile “Özel mamelek”haline gelmektedir. Borçlu artık bu özel mamelek üzerinde tasarrufta bulunamaz; masanın idaresi iflas organlarına aittir.
II-B. İFLASIN MÜFLİSİN TASARRUF YETKİSİNE ETKİSİ
Müflis, iflas etmekle medeni haklardan istifade ve kullanma ehliyetini kaybetmiş olmaz. İflas masasına girmeyen haczedilmeyen malları ile ve kişisel çalışması bakımından, müflisin medeni hakları kullanma ehliyeti hiçbir zaman kısıntıya uğramaz.
Ancak iflasın amacı, müflisin masaya giren mal ve haklarının tasfiye edilmesi ve tasfiye sonucunda elde edilecek para ile alacaklıların tatmin edilmesi olduğundan, iflasın açılması ile müflisin masaya giren mal ve haklar üzerindeki tasarruf yetkisi kısıntıya uğrar. Bu hususu, müflisin masa mevcudunu azaltıcı nitelikte tasarrufta bulunamayacağı şeklinde özetlemek mümkündür.
Müflis, masa malları satılıncaya kadar, onların maliki olarak kalmaya devam ettiği halde, bu mallar üzerinde tasarruf etmek yetkisi, artık müflise değil iflas masasına aittir. Bu tasarruf yetkisini kanuni mümessil sıfatıyla iflas dairesi kullanmaktadır.
Müflisin hükümsüz olan işlemleri tasarruf işlemidir. Buna karşılık müflisin borçlandırıcı işlemleri (iltizami işlemleri) yasak değildir. Müflis masaya giren bir malı satabilir, yani o mal hakkında bir satış sözleşmesi (borçlandırıcı işlem, iltizami muamele) yapabilir; ancak, müflis satış sözleşmesinden doğan borcunu (malı teslim ve mülkiyeti nakletme borcunu) yerine getiremez, yani tasarruf işleminde bulunamaz. Fakat müflisin yapmış olduğu satış sözleşmesi geçerlidir. İflas kaldırılırsa (İİK md. 182) alıcı bu sözleşmeye dayanarak, borçludan (eski müflisten) malın teslimini ve mülkiyetin kendisine naklini isteyebilir.
II-C. İFLASIN TAKİPLER AÇISINDAN ETKİSİ
İflas külli bir icra yolu olduğundan ve iflas tasfiyesinde alacaklılar eşit bir şekilde işlem gördüklerinden, tasfiye sırasında kural olarak, ferdi icra takibine devam edilmesine ve müflise karşı yeni icra takibi yapılmasına imkan ve lüzum yoktur. Bundan böyle, müflisin bütün alacaklıları, alacaklarını iflas masasına yazdıracaklar ve iflas masasının tasfiyesi sonucunda elde edilecek para ile alacaklarını tahsil edeceklerdir.
Bu nedenle iflasın açılmasından önce, müflise karşı başlamış olan takipler kural olarak iflasın açılması ile durur ve iflas kararının kesinleşmesi ile de düşer. Ayrıca, tasfiye süresince müflise karşı yeni takip yapılamaz.
Takiplerin duracağı ve düşeceğine ilişkin İİK’nın 193. maddesi, sadece müflise karşı yapılan takipleri kapsamaktadır. Bu nedenle müflisin daha önce başlattığı takiplerin durması veya düşmesi söz konusu değildir. Bunlara kural olarak, iflas masası tarafından devam olunur.
Kanun iflasın açılması ile duracak olan takipleri ayrı ayrı belirtmiştir. Fakat bu belirtim tahdidi değildir. İflasın açılması ile duracak olan takipler, müflisin masaya giren malvarlığı ile ilgili takipler olup söz konusu takipler şöyle sıralanabilir[3];
– İlamlı ve ilamsız haciz yolu ile takipler,
– Kambiyo senetlerine ilişkin haciz yoluyla yapılan takipler,
– Genel iflas,
– Kambiyo senetlerine mahsus iflas,
– Teminat gösterilmesine ilişkin takipler,
– 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil dairesince yapılacak takipler.
II-D. MÜFLİSİN BORÇLARININ MUACCEL HALE GELMESİ
İflasın açılması ile müflisin vadesiz ve vadeli borçları muaccel hale gelir. Bu husus, İİK’nın 195. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; borçlunun gayrimenkul mallarının rehni (İİK md. 23) suretiyle temin edilmiş olan alacaklar müstesna olmak üzere, iflasın açılması (İİK md. 165) müflisin borçlarını muaccel kılar. İflasın açıldığı güne kadar işlemiş olan faiz ile takip masrafları ana tutara eklenir. Müflisin vadesi gelmemiş faizsiz borçlarından da yıllık kanuni faiz hesabıyla iskonto yapılır.
III- İFLAS HALİNDE ALACAĞIN NİTELİĞİ
Bir gerçek veya tüzel kişinin iflasına karar verilmesi ile bu şahıstan alacaklı durumunda olan kişilerin bütün alacakları değersiz hale gelmez. Nitekim, iflas açılır, alacaklılar iflas masasına başvurur, varsa müflisin mevcutları paraya çevrilip alacaklılara dağıtılır. Başka bir ifadeyle, iflasın sonunda alacaklılar alacaklarının bir kısmını tahsil etme olanağına sahiptirler. Bu nedenle, iflas kararı sadece alacağın şüpheli hale geldiğini gösterir ve sahibine VUK’un 323. maddesine göre karşılık ayırma imkanı verir. Ancak mahkeme, iflas eden borçlunun herhangi bir ödeme yapamayacak durumda olduğunu hükme bağlarsa, bu takdirde alacak değersiz hale gelmiş demektir.
Eğer bir alacağın az da olsa kısmen veya tamamen tahsil edilme olasılığı varsa bu alacak şüpheli alacaktır. Bu durumda değersiz alacaktan söz etmek mümkün değildir. İflas halinde bir alacağın tahsil edilip edilmeyeceği veya ne kadarının tahsil edileceği belli değildir. Bu nedenle alacak iflas masasına yazdırıldığı anda sadece şüpheli alacak olarak dikkate alınmalıdır. Çünkü iflas sonuçlandığı zaman, alacaklı alacağının belli bir kısmını tahsil edebilir. Bu durumda alacağın tahsil edilen kısmı şüpheli alacaktan indirilir. Eğer alacağın tahsil edilmeyen bakiye kısmının, artık tahsil kabiliyetinin olmadığı mahkeme kararıyla belirlenirse, bu kısım artık değersiz alacaktır. Bu durumda sadece daha önce karşılık ayrılmak suretiyle şüpheli alacaklar hesabında izlenen alacaklar, değersiz alacak niteliğine sahip olacak ve bilanço kalemleri arasından çıkarılacaktır.
Öte yandan, konkordato halinde alacakların durumu üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. İİK’nın 285-309. maddelerinde düzenlenen konkordato, borçlunun alacaklılarının üçte iki çoğunluğuyla yaptığı ve onu kabul etmeyen diğer alacaklıları da bağlayan alacakların alacağın belli bir yüzdesinden vazgeçtiklerini belirleyen bir anlaşmadır. VUK’un 324. maddesinde; “Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerindeki özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği taktirde kar hesabına naklonulur” hükmüne yer verilmiştir. Kanun maddelerinden de anlaşılacağı üzere, konkordatonun kabul edilmesi durumunda; konkordato yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, alacaklı yönünden değersiz alacak sayılmakta ve VUK’un 322. maddesi doğrultusunda işleme tabi tutulması gerekmektedir. Bu nedenle konkordato durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz[4].
IV- ALACAĞIN İFLAS MASASINA YAZDIRILMAMASI
İflas halinde alacağı başka bir yolla izlemek mümkün olmadığından, kural olarak alacakların iflas masasına yazdırılması gerekir (İİK md. 219). İflas alacaklarının, adi tasfiye ilanından itibaren bir ay içinde masaya yazdırılması gerekir (İİK md. 219). Fakat, bu bir aylık süreden sonra bildirilen alacaklar da masaya yazdırılabilir. (İİK md. 236) İflas idaresi, sıra cetvelini düzenlerken, o ana kadar masaya yazdırılmış olan alacaklar hakkında (kabul veya red) şeklinde karar verir. Bu şekilde düzenlenen ve iflas dairesine verilen sıra cetvelinden sonra da, iflas kapanıncaya kadar masaya iflas alacağı yazdırılması mümkündür (İİK md. 236).
İflas idaresi geç kalan alacaklının alacağını kabul ederse, sıra cetvelini ona göre değiştirir. Sıra cetvelinin değişik şeklini iflas dairesine vererek ilan eder, bu değişik sıra cetveline karşı da şikayet ve itiraz yollarına başvurulabilir (İİK md. 235).
Bütün bu işlemler, iflas tasfiyesinin sonuçlanmasını geciktirir. Çünkü kanun, bir taraftan iflasın kapanmasına kadar masaya alacak yazdırılmasına müsaade ederken diğer taraftan da bunu bazı müeyyidelere tabi tutmuştur (İİK md. 236/II/III).
Yukarıda açıklanan prosedüre uymayan bir alacak için şüpheli alacaktan söz etmek mümkün değildir. Çünkü karşılık ayırabilmenin temel koşullarından biri takipteki ciddiyettir. Basiretli bir işadamı gibi davranan her tacir; ticari ilişkilerinden doğan alacakları için de gerekli hassasiyeti ve ciddiyeti göstermek durumundadır.
Bu durumda alacaklı, borçlunun iflas ettiğini gerekçe göstererek, alacağın dava veya icra yoluyla takip edemediğini ileri süremez. Çünkü, böyle bir iddiada bulunan kişinin alacağını iflas masasına bildirmesi gibi daha kolay bir yola başvurmama nedeni anlaşılamaz. Alacağın iflas masasına yazdırılmaması, o alacağın takip edilmediğini, o alacaktan vazgeçildiğini gösterir.
Şüpheli alacak için ancak alacak şüpheli hale geldiği yılda (iflas halinde iflas masasına yazdırıldığı zaman da) karşılık ayrılabilir. Dolayısıyla iflas kapandıktan sonra geçmişe yönelik düzeltme de mümkün değildir.
Diğer taraftan bu koşullar altında, iflasın kapatılmasıyla birlikte kaza-i hükme dayanarak alacağın değersiz olduğunu iddia etmek, mümkün değildir. Normal koşullarda bir değersiz alacaktan söz edebilmek için o alacağın gerektiği takibin yapılması ve devamında VUK’un 322. maddesinde belirtildiği gibi, “kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar” olduğunun ispatlanması gerekir. Maddede geçen“tahsiline artık imkan kalmayan alacak” ifadesinden de anlaşıldığı üzere, kendisinden beklenen takibatın yapılmasına rağmen takibatın karşılıksız kaldığı anlaşılmalıdır. Bu durumda, işletme sahip veya sahiplerinin kendi kusurlu, basiretsiz hareketlerinden dolayı alacaklarının tahsil edilemediğini, bunun tazmininin de kendilerine ait olabileceği söylenebilir. İcra takibinin ciddi olarak takip edilmemesi nedeniyle, dosyası takipten düşen alacak şüpheli alacak sayılamaz[5]. Alacağın borçludan arandığına ilişkin, mükellef tarafından herhangi bir belge ibraz edilmemesi halinde, bu alacak değersiz alacak olarak kabul edilemez[6]. Diğer bir görüşe göre; kazai bir hükme dayanarak tahsilinin imkansız olduğu belgelenen alacakları değersiz alacak olarak kabul etmek gerekir.
V- İFLAS ERTELEME
Ülkemizdeki doktrinsel yaklaşımda “iflas erteleme; şirketin mali durumunun düzeltilebilmesi umudu varsa, makro dengeler ve istihdam sorunları da düşünülerek ve diğer şirketlerin olumsuz etkilenmemelerini sağlayabilmek, dolayısıyla milli ekonominin zarar görmemesi için başvurulabilen bir kurumdur”[7] şeklinde tanımlanmıştır. 4949 Sayılı İcra ve İflas Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile iflas erteleme müessesi 2003 yılında aktif olmuş ve bu düzenlenme doğrultusunda ödeme güçlüğünde bulunan sermaye şirketleri ve kooperatiflere iflas etmemesi için yasa ile son bir şans tanınmıştır. Hukuki olarak benimsenen genel tanımla iflasın ertelenmesi; borca batık durumda olan bir sermaye şirketinin ya da kooperatifin, mali durumunun ıslahının mümkün olması halinde, o şirketin iflasının önlenmesini sağlayan bir kurumdur.
Bir sermaye şirketi ya da kooperatifin borca batıklığının bildirilmesi ve mahkemece de tespiti halinde kural olan mahkemenin iflas kararı vermesidir. Ancak İİK’nun 179. maddesi doğrultusunda sermaye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler, tasfiye memurunun ya da bir alacaklının beyanı doğrultusunda tespit edildiğinde takip gerekmeksizin iflasına karar verilir ancak idare ve temsil ile yetkilendirilmiş kimseler ve alacaklılardan birinin şirketin mali durumunun iyileştirilmesine dair somut bir ya da birkaç proje sunması ile iflasın ertelenmesi istenebilir. Dolayısıyla iflasın ertelenebilmesi için iki şartın birlikte mevcudiyeti yani borçların varlıklardan fazla olması hali olan borca batıklığının ve borca batıklığı giderebilecek kadar somut ve ikna edici bir iyileştirme projesinin var olması gerekmektedir.
Amacı bakımından iflasın ertelenmesi irdelendiğinde farklı doktrinsel görüşler mevcuttur. Söz konusu görüşler iflas ertelemenin kimin yararına olduğu hususunda toplanmaktadır. Bir görüşe göre “iflasın ertelenmesinin öncelikli amacı, erteleme kapsamındaki şirketin ya da kooperatifin menfaatlerinin korunmasıdır.”[8] Zira iflasın ertelenmesi, İİK.’nun 179.maddesinin birinci fıkrasında ifade edildiği gibi “şirketin ya da kooperatifin mali durumunun düzeltilmesi varlığı” haline dayanır. Bununla şirketlerin ya da kooperatiflerin faaliyetlerini devam ettirmeleri amaçlanmıştır. Ancak asıl amacın gerçekleşmesi ile ikincil bir sonuç oluşur.
Bir diğer ilmi yaklaşım; iflasın ertelenmesi kurumu ile öncelikle iflasın açılmasına nazaran daha yüksek bir oranda alacaklarına kavuşabilme imkanına sahip olan alacaklıların menfaatlerinin korunduğunu ileri sürmektedir. Hukuk sistemimiz alacaklıların mevcut durumlarının ağırlaştırılmasını önlemek ve hepsinin eşit olarak işlem görmesini sağlamak suretiyle, alacaklıların menfaatlerinin korunmasına öncelik tanımaktadır.[9]Bu bağlamda kamu yararı ve hatta şirketlerin ya da kooperatiflerin menfaatleri ikinci planda kalmaktadır.[10]
V-A.İFLASIN ERTELENMESİNİN HUKUKİ SONUÇLARI
Kararın en önemli etkisi takipler hususundadır. İİK’nun 179/b maddesi gereği karar ile birlikte önceden başlamış takipler durur ve 6183 sayılı amme alacakları da dahil olmak üzere hiçbir takip iflas erteleme süresince yapılamaz.
Söz konusu takip yasağına bir takım istisnalar getirilmiştir. İİK’nun 179/b-II fıkrasına göre iflasın ertelenmesi süresi içerisinde taşınır-taşınmaz ve ticari işletme rehni ile temin edilmiş alacaklar için, borçluya karşı rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılabilir veya başlamış takipler devam edebilir. Ancak bu takipler nedeniyle rehin konusu mallar hakkında muhafaza tedbirleri alınamaz ve bu malların satışı gerçekleşemez. Bir diğer istisna işçi alacakları hususundadır. İİK’nun 179/b-III fıkrası uyarınca İİK’nun 206. maddesinde düzenlenen 1.sıradaki alacaklılar[11] takip yasağına tabi değildir. Dolayısıyla söz konusu imtiyazlı alacaklılar iflas erteleme süresince takip yapabilir ve başlamış takiplerine devam edebilirler.
İcra İflas Kanunun 179. maddesinde takipler açısından “6183 sayılı amme alacakları da dahil olmak üzere hiçbir takibin iflas erteleme süresince yapılamayacağı” düzenlenmiştir. Bu hususa dair 30 Haziran 2007 tarih,26568 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1. Sıra no’lu Tahsilat Genel Tebliği’nde 2004 sayılı Kanunda öngörülen şartlar çerçevesinde, amme borçlusunun iflasının ertelenmesine karar verilmesi halinde, alacaklı tahsil dairelerince erteleme kararı devam ettiği sürece takip yapılamayacaktır. Ancak iflas ertelemesi, iflasın açılması hükmünde olmadığından, amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmasına devam edilecektir.” şeklinde amme alacakları tahsili konusunda uygulama birliği için düzenleme de yapılmıştır. Dolayısıyla 6183 sayılı kanuna tabi amme alacakları iflas erteleme süresince bir takip işlemi yapamayacak, başlamış takiplerine de devam edemeyecektir.
İflasın ertelenmesi kararı ile birlikte kural olarak, bir takip işlemi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin işlemesi durur.(m.179/b-I). Karar doğrultusunda, önceden başlamış olan takipler bulunduğu yerde kalır, söz konusu takipler iptal olmaz. Takip yasağı sadece yeni başlayacaklar için geçerlidir. Yani önceden başlamış takiplere dayalı hacizlerin kaldırılacağı düşünülmemelidir.[12]
V-B. İFLASIN ERTELENMESİNİN BORÇLUNUN TASARRUF YETKİSİ AÇISINDAN ETKİLERİ
İflasın aksine iflas ertelemede ortaklar, temsil ve idare meclisi ya da yönetim kurulu sermaye şirketinin ya da kooperatifin mal varlığı üzerindeki yetkilerini kural olarak sürdürür. Ancak İİK’nun 179/a-I maddesi gereğince iflas erteleme kararı ile birlikte şirket ya da kooperatiflerin mal varlıkları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlanmış, buna göre mahkemeye bu keyfiyeti önlemek ve alacaklıların haklarının zayii olmasının önüne geçmek amacıyla yetki ve sınırlarını belirleyerek kayyım ataması görevi verilmiştir.
1 Temmuz 2012 tarihinde 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunun Yürürlülüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 41/i maddesinde, İİK.’nun 179/a maddesi değiştirilmiş olup yapılan değişikliklerle, mahkemenin iflasın ertelenmesi talebi ile birlikte derhal bir kayyım ataması, şirketin ve kooperatifin malvarlıklarının korunması için gerekli diğer önlemleri alması, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevlerinin ve temsil yetkisinin sınırları ile iflas erteleme talebinin İİK 166/2 uyarınca ilanı ve ticaret siciline tescili, iflas erteleme süresince kayyımın her 3 ayda bir şirketin iyileştirme projesinin gidişatı hakkında mahkemeye rapor vermesi kabul edilmiştir.
Kanun düzenlemesinden anlaşılacağı üzere şirketin ya da kooperatifin malvarlıklarının korunması için mahkeme tarafından gerekli önlemlerin alınması gerektiği kabul edilmiştir. Bu önlem ya da tedbirler açıkça sayılmamıştır. Somut olaya göre farklılık gösteren bu tedbirler hakimin inisiyatifine bırakılmıştır. Genelde şirket malvarlıklarının devir ve temlikini önlemek adına devir yasağı şerhi, kıymetli evrak düzenlenmesi ya da borçlanma konusunda kayyım onayına tabi olunması, yönetim kurulunun tüm işlemlerinin kayyım gözetimi ve uygunluğuna bırakılması gibi tedbirler uygulanır.
İflas halinde de buna benzer tedbirler söz konusudur.Mahkeme, İflas talebinden,iflasın açılmasına karar verilmesine kadar geçecek zaman dilimi içinde mahkeme,borçlunun mallarını kaçırması,gizlemesi ve muvazaa yolu ile başkalarına devretmesini önlemek üzere,resen veya alacaklıların talebi üzerine alacaklının menfaati için zaruri gördüğü gerekli muhafaza tedbirlerini alabilir.( İİK.159/1)
Ayrıca mahkeme ,borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş ise ,alacaklının talebi üzerine muhafaza tedbirlerini vermeye mecburdur.( İİK 159/1 c.2) Alınacak tedbirler ; borçlunun mallarının defterinin tutulması,mallarının başkasına devrini engellemek için muhafaza altına alınması,taşınmaz mallar için tapuya,motorlu taşıtlar için trafik kaydına tedbir şerhi işlenmesi gibi olabilir
V-C. İFLAS ERTELEMEDE ALACAKLILARIN DURUMU
Önceden de bahsedildiği gibi iflasın ertelenmesi sürecin de İflasın aksine iflas ertelemede ortaklar, temsil ve idare meclisi ya da yönetim kurulu sermaye şirketinin ya da kooperatifin mal varlığı üzerindeki yetkilerini kural olarak sürdürür.Sadece alınacak kararlar açısından mahkeme,kayyım heyetine onay ve denetleme görevi tevdi etmiştir.Dolayısıyla denetleme görevi ile atanan kayyımın iflas memuru yada tasfiye memuru ile kıyaslanmaması gerekir.İflas erteleme sürecindeki şirketin faaliyetlerinden elde ettiği gelirlerin dağıtım kararı eskiden olduğu gibi yönetim kurulunda yada şirket yetkilisinin tasarrufundadır.Kayyımın buradaki vazifesi ödemelerin gerçekten ticari bir işe dayanıp dayanmadığının tespiti yada aktiflerin ortaklarca azaltılmasının önlenmesidir.Kayyım iyileştirme projesinin devamının bir nevi gözetmeni konumundadır.
İflas erteleme müessesesinin bir tasfiye süreci olmamasından dolayı,garameten borç ödenmesi,sıra cetveli oluşturulması yada iflasa benzer imtiyazlı alacaklı statüleri bulunmamaktadır.Hatta kayyım heyetinin burada alacaklılar arasında ki dengeyi sağlamak adına imtiyazlı alacaklı yaratılmasına mani olması gerekmektedir.
İflas ertelemenin bir cebri icra yöntemi olmamasından dolayı iflasa benzer alacaklılar arasında bir sıra cetveli,kayıt kabul davası söz konusu değildir.Ayrıca alacaklıların iflas erteleme davasının görüldüğü ticaret mahkemesin de müdahil olmaları gibi bir şart bulunmamaktadır.
İflasın ertelenmesi sürecin özü; elde edilebilecek en fazla gelir ve kar ile borçların mahkemece izin verilen sürede ödenebilmesini sağlamak olduğundan karar ve onay makamının şirketin ‘’ ticari menfaatlerini ‘’gözeterek hareket etmesi en doğru yaklaşımdır.Ticari menfaatlerin ticari tercihler doğurması kuşkusuzdur.Ancak bakış açısına göre doğruluğu yada yanlışlığı farklılık gösterebilir.Bu halde iflas erteleme müessesesinde alacaklıların durumunu ‘’ iflas erteleme başvurusu öncesi borçlar ve iflas erteleme sürecinde doğan borçlar ‘’ şeklinde ele almak gerekmektedir.
İflas erteleme sürecinde ki şirketin borca batıklıktan çıkabilmesi için mahkemeye sunduğu iyileştirme projesinin başarısı önemlidir.Bu doğrultuda erteleme de ki şirketin iyileşme projesine konu sözleşmeli işlerin yada imalatların gelire dönüşebilmesi için yapacağı borçlanmalarda söz konusudur.İşlerin maliyetine yönelik ve gelir elde etme amacı güdülerek yapılan bu borçlanmalar kayyım heyeti onayına tabi olduğu sürece öncelikle ödenmesi gereken borçlardır.Kanaatimizce de iflas erteleme sürecinde doğan borçlarda,alacaklıdan fedakarlık yapmasını beklemek,kaynaklar yeterli olduğu halde söz konusu alacaklıları bekletmek, ödemelerini rızası olmadan vadelere yaymak doğru bir yaklaşım olmadığı gibi iflas erteleme kurumunu da suistimal etmektir.Ayrıca iyileştirme projesinin devamlılığına etken işçi ve personel ücretleri de kaynaklar ölçüsünde öncelikli olmalıdır.Bir diğer açıdan ücretini almayan işçi yada personelin iflasın ertelenmesi sürecinde icra takibi yapabileceği,takip istisnası olduğu ve söz konusu takiplerin iyileşme sürecine zarar vereceği de göz önünde bulundurulması gerekir.
Tarafımızın da katıldığı yaklaşım doğrultusunda; özellikle, iyileştirmenin alacaklıların zararını azaltmaya yarayan veya onların tamamen ödenmesini sağlayan bir hedef, bir sonuç olarak düşünülmemesi gerekir.Şu halde, iflasın ertelenmesi için alacaklıların tamamen tatmin edilmesinin amaçlanması şart değildir.[13] Diğer bir deyişle, alacaklıların daha iyi koşullar elde etmeye yönelik bir hakları mevcut değildir , alacaklılar sadece iflasın ertelenmesi halinde iflasın derhal açılmasına oranla daha kötü bir duruma getirilmemelerini istemek hakkına sahiptirler.Dolayısıyla iflas erteleme dönemi öncesi alacaklıların haklarının tüm faiz ve ferileri ile ödenmesi hem kaynaklar doğrultusunda zor hem de tüm alacaklılara ulaşabilme açısından uygulanabilir değildir.Bu nedenle iflas erteleme dönemi öncesi alacaklılar ile kaynaklar doğrultusunda uzlaşma yoluna gidilmesi ve borç tasfiyesinin bu yolla ile yapılması en optimum çözüm olarak gözükmektedir.Bu hususa dair,4949 sayılı Kanunun gerekçesinde“… Yeniden yapılandırılmaya ilişkin hükümler getirilmek suretiyle borçlu işletmelerin mevcut mal varlığının öncelikle korunması, bilahare değerinin artırılması, tasfiye ve yeniden yapılandırma arasındaki hassas dengeye ulaşılması, bir ayırım yapılmaksızın benzer durumda bulunan bütün alacaklıları kapsayan adil bir çözümün gerçekleştirilmesi, borçlunun malvarlığının münferit alacaklılar tarafından zamanından önce tasfiyesinin önlenmesi ve dolayısı ile alacaklılar arasında eşitliğin sağlanması …” denilmek suretiyle düzenlemenin temel esasları açıklama ile yaklaşımda bulunulmuştur.Ancak bu durumu sağlamak tüm alacaklıları tatmin edebilmek iflas erteleme süreci açısından çokta basite indirgenememektedir.
V- SONUÇ
İcra İflas Kanunu ve Vergi Usul Kanunu’nda ticari alacaklarla ilgili düzenlemelere yer verilmek suretiyle alacaklı tarafın sahip olduğu tahsil hakkının sağlanması amaçlanmıştır. İcra İflas Kanunu ile icra ve iflas takibine konu alacakların durumu ele alınarak icra ve iflas yoluyla alacakların takibi ve tahsili düzenlenirken, Vergi Usul Kanunu ile mükelleflere icra takibine konu edilmiş alacaklarla ilgili olarak şüpheli alacaklara ilişkin karşılık ayırma ve gider yazılma olanağı sunulmuştur.
İflasın bir takip usulü olmasına karşın iflas erteleme, iflası ve tasfiyeyi önlemek adına şirketlere kanun gereği tanınan son bir süreçtir. Takipler ve muhafaza tedbirleri açısından iki müessese de benzerlik gösterse de alacaklıların durumu ve yapılacak işlemler açısından farklılık taşımaktadır.İflasın ertelenmesi halinde davacı şirketin ticari hayatının devam ettiği ve ticari menfaat olgusunun mevcut olduğu şüphesizdir.
Kanaatimizce, iflasın ertelenmesi sadece borca batık bir şirketin ödemelerini durdurarak ayağa kaldırma sonucunu değil, o şirketten alacaklı olan tüm finans kuruluşu, taşeron, tedarikçi, işçi ve personel için iflasa nazaran bir tahsilat umudu ya da daha optimal bir sonuç doğurmaktadır. İflas halinde iflas masasının sattığı borçlu şirketin mal varlıklarında alacaklıları etkileyecek bir artış ya da azalış olmayacağı aşikar olup en kötü ihtimalle alacağın tamamı tahsil edilemese dahi iflas erteleme süresince tahsil edilebilen kısmi tutarlar bile alacaklılar açısından bir fırsat oluşturacaktır. Bununla beraber iflas masasının borç tasfiyesinin kısa zamanda sonuçlanmayacak bir işlem olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.
VI-KAYNAKÇA
ATAY, Tezcan, “Şüpheli Alacaklar ve Karşılık Ayırma”, Mükellefin Dergisi, Sayı: 120, Aralık 2002, s.107-108
ATEŞLİ, Erkan, “İflas Yolu İle Tasfiye Edilen Anonim/Limited Şirketlere İlişkin Vergi İncelemelerinde Kanuni Temsilcinin Ödev ve Sorumlulukları”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı:118.
ELELE, Onur, “Şüpheli Alacak Karşılığı”, http://www.huseyinust.com/forum/archive/index.php/thread-4750.html, 11.12.2007
KIZILOT, Şükrü, Danıştay Kararları ve Özelgeler, Yaklaşım Yayınları, Ankara, 1993, C. 2, s. 2632
KUMKALE, Rüknetin, “Şüpheli Ticari Alacaklar ve Karşılık”, http://www.alomaliye.com/aralik_05/ruknettin_kumkale_supheli_alacaklar.htm, 05.12.2005
ÖCAL, M. Sait ve EMEKSİZ, Turan, “İcra İflas Hukuku’nun VUK’taki Şüpheli Alacak ve Değersiz Alacak Müesseseleri İle İlişkisi”, Vergi Dünyası, Sayı:180, Ağustos 1996, s.35-36
TAŞ, Suat ve KARAKIŞ, Şerafettin, “İcra Takibine Konu Edilmiş Alacaklarda Şüpheli Alacak Karşılığı Uygulaması”, Vergi Dünyası, Sayı: 225, Mayıs 2000, s.107-110
TEKİN, Cem, “Temlik ve Temellük Edilen Alacaklarda Şüpheli Alacak Karşılığı Uygulaması”,Mükellefin Dergisi, Sayı: 120, Aralık 2002, s.63-64
USLU, Ozan, “Şüpheli ve Değersiz Ticari Alacaklar”, http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/ozan/002/03.10.2007
YARDIMCIOĞLU, Mahmut, “Yabancı Para Cinsinden Şüpheli Ticari Alacaklar İçin Karşılık Ayrılması”, Mükellefin Dergisi, Aralık 2002, Sayı:120, s.68
ÖZTEK Selçuk; Erteleme
ÖZALP,Ali Rıza,Muş Barosu Dergisi Sayı:1
Danıştay’ın 10.11.1992 tarih ve E.1992/719, K.1992/4809 sayılı Kararı
Dn. 13. D’nin, 22.05.1974 tarih ve E.1973/4033, K.1974/2253 sayılı Kararı
Dn. 3. D’nin, 10.06.1987 tarih ve E.1986/2768, K.1987/1552 sayılı Kararı
Dn. 3. D’nin, 10.06.1987 tarih ve E.1986/2768, K.1987/1552 sayılı Kararı
Dn. 4. D’nin, 02.02.1989 tarih ve E.1988/1273, K.1988/262 sayılı Kararı
Dn. 4. D’nin, 17.01.1984 tarih ve E.1983/679, K.1984/204 sayılı Kararı
İcra ve İflas Kanunu
Vergi Usul Kanunu
Borçlar Kanunu
Türk Ticaret Kanunu
Kazancı İçtihat
* Kırıkkale Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü
** Ekonomist
[1] ÖCAL, M. Sait ve EMEKSİZ, Turan, “İcra İflas Hukuku’nun VUK’taki Şüpheli Alacak ve Değersiz Alacak Müesseseleri İle İlişkisi”, Vergi Dünyası, Sayı:180, Ağustos 1996, s.35-36
[2] ÖCAL, M. Sait ve EMEKSİZ, Turan, a.g.m., s.37
[3] ÖCAL, M. Sait ve EMEKSİZ, Turan, a.g.m., s.38.
[4] ATAY, Tezcan, “Şüpheli Alacaklar ve Karşılık Ayırma”, Mükellefin Dergisi, Sayı: 120, Aralık 2002, s.107-108
[5] Dn. 3. D’nin, 10.06.1987 tarih ve E.1986/2768, K.1987/1552 sayılı Kararı
[6] Dn. 13. D’nin, 22.05.1974 tarih ve E.1973/4033, K.1974/2253 sayılı Kararı
[7] Arslan/Bankacılar
[8] Atalay/Borca Batıklıks66, Pekcanıtez/Erteleme s.323
[9] Öztek/Erteleme s.21,22
[10] Öztek/Erteleme s.21
[11] İİK 206/1
A) İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dahil alacakları ile iflas nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları,
B) İşverenlerin, işçiler için yardım sandıkları veya sair yardım teşkilatı kurulması veya bunların yaşatılması maksadıyla meydana gelmiş ve tüzel kişilik kazanmış bulunan tesislere veya derneklere olan borçları,
C) İflasın açılmasından önceki son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her türlü nafaka alacakları
[12] Y.19HD.2005/2033E.-2005/3760K.
[13] Prof.Dr.Selçuk ÖZTEK. Bankacılar Dergisi s.56
İlk yorum yapan siz olun