İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İtirazın İptali

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO : 2011/15-494
KARAR NO : 2011/555

Taraflar arasındaki “İtirazın İptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.10.2010 gün ve 2010/677 E., 1133 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 23.02.2011 gün ve 2010/7452 E., 2011/1075 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava İİK’nın 67. maddesi uyarınca açılmış itirazın iptâli istemine ilişkindir. Davalı borcunun tamamını ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, ödenen miktar yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Takipte 2.503,20 TL asıl alacağın avans faizi ile tahsili istenilmiştir. Takip 13.05.2010 tarihinde başlatılmış, borçluya ödeme emri 18.05.2010 tarihinde tebliğ edilmiş, aynı gün borçlu tarafından 2.500,00 TL ödeme yapılmıştır. Davacı, takipten sonra yapılan ödemenin BK’nın 84. maddesi gözetilerek ve ödenmeyen kısım için itirazın iptâli istemiyle eldeki davayı açmıştır. Ödeme takipten sonra yapıldığından takip masrafları, vekâlet ücreti ve tahsil harcı yönünden alacaklının itirazın iptâli davası açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle takip konusu alacak miktarı 2.503,20 TL üzerinden itirazın iptâline, takipten sonra 18.05.2010 günü yapılan 2.500,00 TL ödemenin infaz aşamasında icra müdürlüğünce dikkate alınması şeklinde karar verilmesi gerekirken takipten sonra ödeme yapıldığı gözetilmeden hukuki yarar yokluğundan bahisle davanın kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olmuş, kararın bozulması uygun görülmüştür…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı/ yüklenici vekili; müvekkilinin 15.10.2010 tarihli fatura nedeniyle davalı iş sahibinden 5.003.20 TL alacaklı olduğunu; davalının bu miktarın 2.500,00 TL sini ödeyip, 2.503.20 TL’sini ise ödemediğini, bunun üzerine davalı aleyhine icra takibine giriştiklerini, ödeme emrinin tebliği üzerine 18.05.2010 tarihinde 2.500,00 TL ödeme yaptığını, 3.20 TL sını ise ödemediğini, buna karşın icra masrafı ve vekalet ücretinden kurtulmak için takibin tamamına itiraz ettiğini, yapılacak ödemelerin öncelikle alacağın ferilerin düşülmesi gerektiğini, ifadeyle takibe vaki itirazın iptaline, takibin avans faizi uygulanmak suretiyle devamına, takipten sonra yapılan ödemenin icra müdürlüğünce yapılacak hesapta nazara alınmasına ve davalı aleyhine %40 icra inkar tazminatına, karar verilmesini istemiştir.
Davalı/borçlu/ iş sahibi, 18.05.2010 tarihinde davacının hesabına 2.500,00 TL yatırıldığını, 3,20 TL’nin gözden kaçtığı için ödenmediğini, takip konusu alacağın 3.20 TL.sı dışında ödendiğini, gözden kaçan bu miktarın yanlışlıkla ödenmediğini, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptaline, icra takibinin 3,20 TL asıl alacak üzerinden ve buna yasal faiz uygulanmak üzere devamına davacının daha fazla alacak için dava açmakta hukuki yararı olmadığından fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir.
Davacı/yüklenici/alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı/borçlunun, takipten sonra ve davadan önce ödeme yaptığı dikkate alındığında; davacı/alacaklının, ödenmeyen miktar yanında takip masrafları, vekâlet ücreti ve tahsil harcı yönünden itirazın iptâli davası açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, hukuk yargılamasının amacı ve davada menfaat (hukuki yarar) kavramları üzerinde durulmalıdır:
Maddi anlamda yargılama faaliyeti, genel olarak, objektif (pozitif) hukuk kurallarının bağımsız mahkemelerce, somut olaya uygulanarak bir karar verilmesi şeklinde tanımlanmaktadır (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.52).
Günümüzde, hukuk yargılamasının amacının, doğru, adaletli karar vermek olduğu kabul edilmektedir. Kararın adaletli olması ise, davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığın, tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırılmasının yanında ve ondan çok daha önemli olarak, toplum barışını sağlamaya yönelik olması anlamına gelmektedir. Bunun için de, kararın maddi gerçeği yansıtması ve yapılan yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması gerekir (Yılmaz, Ejder: Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s.6-7).
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin, ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; Aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, Önsöz VII).
Öte yandan, bu yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135).
Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, menfaate, “davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı” da denilmektedir (Hanağası, Emel: a.g.e., s.19, 20,21, dipnot 73, 85, 86 ve 87’de belirtilen yazarlar).
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 05.06.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 05.02.1997 gün ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2002/2-401 E.-451 K.; 17.03.2010 gün ve 2010/3-119 E.- 159 K.; 31.03.2010 gün ve 2010/11-143 E.-196 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesi, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, davada menfaatin varlığı, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmelidir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6.maddesi ile 1982 Anayasası’nın 03.10.2001 gün ve 4709 sayılı Kanunun 14.maddesi ile değişik 36.maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü”nün, dürüstlük kuralına uygun, kullanılması sağlanmaktadır. Böylelikle haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence de sağlanmış olur.
Bilindiği üzere, davacı ya da davacıların dava haklarına sahip olmaları yeterli değildir. Bundan başka, davanın açılmasında hukuki bir yararın bulunması da gerekir. Buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır (H.G.K.’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E.-394 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K. sayılı ilamları).
Açıklanan ilkelere göre, bir eda davası niteliğinde olan itirazın iptali davasında menfaat (hukuki yarar) kavramının yansıması da irdelenmelidir.
İtirazın iptali davası, takip talebine itiraz edilen alacaklının, itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir sene içerisinde borçluya karşı açtığı bir eda davasıdır (Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s.1).
Eda davası ile yalnız, maddi hukuka ilişkin bir talep hakkının yerine getirilmesi istenir ve bu çeşit davalara, maddi hukuk anlamında bir talep hakkı esas teşkil eder. Bu çerçevede, eda davalarında davacının talep sonucu, davalının bir şeyi yapmaya ya da bir şeyi vermeye veya bir şeyi yapmamaya mahkum edilmesidir (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C.I-II, İstanbul 1997, s.274 vd., 314 vd.; Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.262 vd.).
Öğreti, eda davalarında hukuki himaye bakımından menfaatin (hukuki yararın) varlığını asıl kabul etmektedir (Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder: a.g.e., s.255).
Ancak davacı, mahkemeye başvurup bir ilam almadan başka bir yol ile de, hakkına aynı güvenle kavuşabilmekte ise, artık dava açmakta hukuki yararı olmadığının kabulü gerekir.
Her davada olduğu gibi, itirazın iptali davasında da davacının (alacaklının) bu davayı açmada hukuki yararı bulunmalıdır. Bu bir dava şartıdır ve dava açıldığı anda var olmalıdır. Örneğin, yapılan takibe borçlulardan bir veya birkaçının itiraz etmemesi veya süresinden sonra itiraz edilmesi halinde, davacının (alacaklının) itiraz etmeyen borçlular aleyhine itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı yoktur. (Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s.20).
Henüz vadesi gelmemiş bir başka deyişle muaccel olmamış bir alacak hakkında yapılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında da davacı/alacaklının hukuki yararı bulunmamaktadır. (Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s.20; Deynekli, Adnan-Kısa,Sedat: İtirazın İptali Davaları, İcra İnkar ve Kötüniyet Tazminatı, 2. Baskı, Ankara 2005).
Borçlunun, ödeme emrinde bildirilen 7 günlük sürede borcu ödemesine rağmen, takip dosyasına itiraz dilekçesi vermiş olması nedeniyle, alacağını almış olan alacaklının, itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı yoktur (Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s.20).
Alacaklının, alacaklı olduğu miktardan takipte feragat ettiği kısım yönünden itirazın iptali davası açmasında da hukuki yarar bulunmamaktadır (Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s.20).
Açıklanan bu maddi hukuk kuralları gözetilerek somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı/alacaklı vekili tarafından, davalı/borçlu aleyhine İzmir 21.İcra Müdürlüğü’nün 2010/7542 Esas sayılı icra dosyası ile 13.05.2010 tarihinde, toplam 2.503.20 TL bakiye iş bedeli alacağının avans faizi ve fer’ileri ile birlikte tahsili için başlatılan ilamsız icra takibinde, ödeme emri, davalı/borçluya 18.05.2010 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalı/borçlu tarafından aynı tarihte borcun 2.500.00 TL’sı davacı/alacaklının banka hesabına yatırıldıktan sonra 25.05.2010 tarihinde icra dosyasına borcun ödendiği gerekçesiyle itiraz edilmiş, davacı/alacaklı vekili tarafından 14.06.2010 tarihinde ve bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde eldeki dava açılmıştır.
Yukarıdaki anlatımdan da anlaşılacağı üzere, davalı/borçlu, kendisine ödeme emri tebliğ edilir edilmez, aynı gün kısmi bir ödeme (2.500,00 TL) yapmış; duruşmada alınan imzalı beyanıyla da bakiye 3.20 TL’nin gözden kaçırılmış oluşu nedeniyle eksik yatırıldığını belirterek, bakiye borcunu da kabul etmiştir.
Yapılan bir icra takibinde, ödeme emrinin tebliğinden sonra, takibe itiraz süresi içinde borcun bir miktarının, borçlu tarafından kabulü halinde dahi alacaklının, itirazın iptali davası açmasında hukuki yarar görülmezken, dava tarihi itibariyle ödenmiş bir alacak yönünden hukuki yararın bulunduğunu kabul etmek olanaklı değildir. Ödeme emri tebliği ile ödenen ve ödeme olgusu belirtilerek itiraz edilen durumda alacaklının borcun tamamını itirazın iptali davasına konu etmesi hakkın kötüye kullanmasıdır.
Bu halde, itirazın iptali davası açılmadan önce yapılan ödemenin, mahsup edilerek davanın açılması gerekir. Davadan önce ödenmiş ve davacı/alacaklının da kabulünde bulunan ihtilaf dışı kalmış alacak hakkında hüküm kurulamayacağı gibi bu miktarlar üzerinden icra inkar tazminatına da hükmedilemez. Zira, ilamsız icra takibinde, yedi (7) günlük ödeme süresi içinde yapılan ödemeler yönünden, borçlu takibe itiraz etmemiş sayılır.
Bu durumu, yapılan bir icra takibine itiraz süresi içinde, takip borçlusunun borca itiraz edip, aleyhine açılan itirazın iptali davasından sonra ödeme yapması halinden ayırt etmek gereklidir. Zira, belirtilen halde, alacaklının, itiraz edilen kısmın tamamı üzerinden dava açmakta hukuki menfaati vardır ve borçlunun yaptığı ödemelerin infaz aşamasında dikkate alınması gereklidir.
Eldeki davaya konu icra takibine, davalı/borçlu tarafından itiraz edilmemiş aksine ödeme yapılmış, 25.05.2010 tarihinde yapılan itiraz ise borcun ödendiği gerekçesine dayandırılmıştır. .
Her ne kadar, Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, icra takibinden itibaren işleyecek faiz ve icra giderleri hakkında yerel mahkemenin bir karar vermesi gerektiği ileri sürülerek bu değişik nedenle kararın bozulması hususu ileri sürülmüşse de; çoğunlukça, icra takibinin itirazın iptali davasının reddine rağmen halen devam ettiği ve bu nedenle Borçlar Kanunu’nun 84. maddesine göre icra giderleri ve faiz hesaplamasının, icra prosedürü içinde ilgili icra müdürlüğünce yapılabileceği, icra müdürlüğünce yapılan işlemlere karşı da şikayet yoluyla İcra Tetkik Merciine başvurulabileceği gerekçesiyle bu görüş benimsenmemiştir.
Çoğunlukça, borçlunun, ödeme emrinde bildirilen 7 günlük sürede borcun büyük bölümünü ödemesine rağmen, takip dosyasına itiraz dilekçesi vermiş olması nedeniyle, alacağını almış olan alacaklının, itirazın iptali davası açmakta hukuki yararının olmadığı görüşüne varılmıştır.
Açıklanan tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde sonuç itibariyle:
Mahkemece; alacaklı tarafın, borçlunun, ödeme emri tebliğinden sonra ödeme süresi içinde ödediği miktar yönünden, itirazın iptali davası açmakta hukuki yararının bulunmadığını kabulle fazla istemin reddedilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 21.09.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir