Makale ve İncelemeler
Av. Adem ÖZKAN- Ölüm ve Cismani Zararlarda Maddi Tazminat ve Kriterleri
ÖLÜM VE CİSMANİ ZARARLARDA
MADDİ TAZMİNAT VE KRİTERLERİ
GİRİŞ
Çalışma konumuzu oluşturan “ölüm ve cismani zararlarda maddi tazminat” iş kazası ve meslek hastalığı sonucunda iş göremezliğe uğrayan işçinin karşı karşıya kaldığı maddi zararların Sosyal Sigortalar Kurumunca karşılanamaması halinde başvurulabilen hukuksal bir imkandır. Dolayısı ile yalnızca kayıt altına alınan olaylar dikkate alındığında bile Türkiye’de yılda 76.000’in üzerende maddi tazminat davası açıla bilmesi teorik açıdan mümkün görün¬mektedir. Söz konusu kimselerin aile fertleri de düşünüldüğünde, iş kazasından doğan maddi tazminat davalarının yılda yaklaşık 350.000 kişiyi ilgilendirdiği söylenebilir. O nedenle her yıl yüz binlerce kişinin malvarlığında etki sağlaya bilecek bu tazminatın ayrıntıları ile ince¬lenmesi ve güçlü bir hukuksal yapı üzerinde yürütülmesi gerekmektedir1.
Borçlar kanununda haksız fiil sonucu uğranılan zararın tazmini için bazı esaslar öngö-rülmüştür. Bunlardan birincisi zarara uğrayanın zarar verenin sorumluluk şartlarının oluştu-ğunu ispat külfetinin olmamasıdır. Bunun gibi, işçinin iş kazası veya meslek hastalığında iş-veren ile aralarında hizmet akdi ilişkisi bulunmasına rağmen sadece kendi kusursuzluğunu ve maddi olayı kanıtlamak zorunda tutulmasıdır. Öte yandan, sözleşme ilişkisinde iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının belirlendiği tarihte faiz işlemeye başlar. İşveren istihdam eden sıfatıyla diğer işçilerin kusuru ile işçisinin uğradığı iş kazası sonucu ölüm ve maluliyet¬ten sorumludur. İşçinin ve diğer işçilerin kusuru olmaksızın, işverenin de gerekli tüm tedbir¬leri aldığı halde meydana gelen iş kazasında, sosyal düşünceden kaynaklanan ve 7.3.1957 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme kararıyla belirlenen tehlike ‘risk’ sorumluluğu ilke¬sine göre işveren hakkaniyete uygun bir tazminatla sorumlu tutulur2.
İş kazası tazminatı olarak da adlandırdığımız bu tazminat, borçlar kanunun 46. madde¬sinde düzenlenen bedensel bütünlüğün ihlalinden doğan tazminat hakkının iş hukukundaki uygulamasıdır. Ancak işçi ile işvereni bağlayan sözleşmenin iş akdi olması, diğer özel hukuk sözleşmelerindeki gibi taraflar arasında bir eşitsizliğin bulunmaması, zararın iş ilişkisi içinde gerçekleşmesi ve zarar görenin sözleşmenin yasalarca korunan güçsüz tarafı olması, 46. mad¬dede yer alan maddi tazminatın iş hukukunun iklimi içinde yeniden değerlendirilmesini ge¬rekli kılmaktadır. O nedenle iş kazası tazminatı bu ortam içinde ele alınmalı ve uygulama yöntemi söz konusu anlayış içinde değerlendirilmelidir3.
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL BİLGİLER
I- İŞ KAZASI KAVRAMI
Kaza kavramının, biri geniş, diğeri dar olmak üzere iki anlamı bulunmaktadır. Geniş anlamda kaza; ani bir şekilde ve istenilmeyerek bir zararın doğumuna etkili olan sebepler bü¬tününe denilmektedir. Dar anlamda kazadan amaç ise, insanın zara görmesi yani ölüm veya vücut bütünlüğünün zarar görmesidir. İş kazalarında, sadece kaza kavramı önem taşır4.
Kavram olarak gerek borçlar kanununda gerekse 4857 sayılı İş kanununda iş kazası ta¬nımlanmış değildir.İş kazası ile ilgili düzenlemeler pozitif hukukumuzda 506 sayılı Sosyal Sigortalar kanununda yer almış bulunmaktadır. Söz konusu kanunun 11/a maddesinde “iş kazası, aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonra¬dan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere SS kanunu bir olayın iş kazası sayılabilmesini bazı koşulların varlığına bağlamıştır. Maddede sayılan bu koşullara görev bir olayın iş kazası sayılması için; sigortalı¬nın iş yerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan bir iş dolayısıyla, em¬zikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında, sigortalı¬nın işveren tarafından görevle başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda meydana gemli,ş olması gerekir. Görüldüğü gibi, burada bir iş kazasın ta¬nımından ziyade kazanın ne gibi hal ve durumlarda iş kazası sayılacağı yer ve zaman koşulla¬rıyla belirtilmektedir5.
Türk hukuk Doktrininde ise genel olarak iş kazası “işçinin işverenin otoritesi altında bulunduğu bir sırada; onun için ifa ettiği bir işten veya iş dolayısıyla dış bir sebeple ve aniden meydana gelen bir olay sonucu uğramış olduğu bir kaza” şeklinde tanımlanmıştır6.
II- UNSURLARI
1-İşçi
Meydana gelen bir kazanın iş kazası sayıla bilmesi için, her şeyden önce kazaya uğra¬yan kişinin İş Kanunu m.2 anlamında “işçi” olması gerekmektedir. Bir başka anlatımla İ.K M.2 anlamında işçi olanların uğramış oldukları kazalar iş kazası sayılacak ve işveren bundan sorumlu tutulacaktır7.
2- Vücut Bütünlüğünün İhlali veya Ölüm
Bir kazanın hukuksal sorumluluk yaratabilmesi için zarar oluşturması gerekir. Söz ko-nusu zarar, malvarlığında bir eksilme şeklinde gerçekleşebileceği gibi vücut bütünlüğünde eksilme ya da ölüm şeklinde de ortaya çıkabilir. Vücut bütünlüğün de meydana gelen kayıpla¬rın zarar olarak nitelendirilebilmesi için mutlaka anatomik bir değişiklik yaratması gerekmez kaza sonucu gerçekleşen ruhsal harabiyet de zarar olarak değerlendirilebilir. Çünkü Borçlar kanunun 46. maddesi sadece vücut bütünlüğünün değil ruhsal bütünlüğün zarar görmesi halle¬rinde de uygulana bilmektedir.ayrıca kişinin fiziksel görünümünün değişmesi, güzelliğinin zarara uğraması da vücut bütünlüğünün ihlali kavramına dahildir8.
Kaza sonucunda vücutta meydana gelen zararın, kazadan hemen sonra oluşması gerek¬mez. Kaza ile uygun illiyet bağını koruduğu sürece zarar daha sonrada ortaya çıkabilir. Bu nedenle SS kanunu iş kazasını açıklarken sigortalıyı hemen veya sonradan bedensel zarara uğratan olaylar ifadesini kullanmıştır9.
3. Dışarıdan Gelen Olay (Dışsallık)
Kazanın işçiyi bedenen veya ruhça zarara uğratan yahut ölümüne neden olan dıştan ge¬len bir etkenle meydana gelmiş olması gerekir. Örneğin: işçinin çalıştığı bir işte elektrik çarpması, işyerinde patlama, yüksekten düşme, güneş çarpması vb. bu biçim dış etkenlere bağlı olaylardır. Ancak belirtelim ki zarara uğrayan işçinin kendi organik yapısından doğan iç olaylar iş kazasının tanımına girmez. Böyle hallerde kazadan bahsetmek doğru değildir10.
Örneğin verem hastası bir işçide basit bir iş, herhangi bir hareket veya efor sarfı akciğer kanamasına sebep olabilir. Ancak bu kanamanın gerçek sebebi yapılan iş, hareket veya efor değil, bünyesel zayıflık yani dahili bir etkendir. O nedenle bu gibi hallerde genel anlamda kazadan söz edilemez11.
4. İstenilmeyen Olay
Zarara sebep olan olayın genel anlamda iş kazası olarak kabul edile bilmesi için doğur¬duğu sonuçların istenilmemiş olması gerekir .Dıştan gelen bu harici olay ve sonuçları, işçi tarafından istenilmiş ve arzu edilmiş ise olay işyerinde ve çalışırken de olsa iş kazası sayıl¬maz. İstek ve arzu, kaza kavramının niteliğine aykırı olduğundan; SS kanunu 110. madde¬sinde: kastı yüzünden iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan sigortalı işçiye ge¬çici iş göremezlik ödeneği ile sürekli iş göremezlik gelirinin verilmeyeceği öngörülmektedir. Mesuliyet hukuku yönünden de mağdurun kusuru, sorumluluğu ortadan kaldıran veya tazmi¬natı azaltan bir sebep olarak mütalaa olunmaktadır12.
5. Ani Olay
Genel anlamda bir kazadan söz edile bilmesi için zarar doğuran olay aniden ortaya çık¬malıdır. Anilik, olayın bir anda değil, bütün olarak bir kerede doğmasını ifade eder. O nedenle zararı doğuran olayın kabul edile bilir bir süre devam etmesine engel yoktur. Örneğin; aşırı soğuktan etkilenme şeklinde gerçekleşen zararlarda yada ortamdaki gazdan zehirlenme olay¬larında zarar bir iki saniyede gerçekleşmeyip birkaç saat sürebilmektedir.
Anilik unsuru, iş kazalarında da önemsiz sayılmaz. Buna rağmen iş kazalarında olayın gerçekleşme süresi, meslek hastalıkları için var olan hastalanma süresi ile karşılaştırılamaya¬cak kadar kısadır. Nitekim İsviçre hukukunda aniden oluşma şartı, kısa sürede oluşma haline dönüştürülmüştür. Alman hukukunda ise ani olaydan en fazla bir vardiya süresi kadar devam etme anlaşılmaktadır13.
6. Uygun İlliyet Bağı
Kusura dayanan sorumluluk ilkesi, teknolojik gelişmeler karşısında yetersiz kaldığın-dan, işverenin kusursuz sorumluluğu geliştirilmiştir. Ancak zararlandırıcı olayın işletmeye özgü bir olaydan doğmadığı durumlarda, işverenin kusursuz sorumluluğundan söz edilemez. Zararlandırıcı olayın iş kazası olması, işverenin sorumluluğu için gerekli şart ise de, yeterli şart değildir. İşverenin sorumlu tutulabilmesi için, işin yürütümü ile olay arasında uygun illi¬yet bağının kurulabilmesi gereklidir14.
Bir kazanın, oluş biçimine göre iş kazası olmasında tereddüt ve ihtilaf olmasa da, işve¬renin eylemi ile uğranılan zarar arasında uygun sebep-sonuç bağının bulunması gerekir. Bir olayın sonucunun uygun sebep sayıla bilmesi için ise, olayların hayatın olağan akışına göre, meydana gelen sonucu ortaya çıkarmaya elverişli nitelikte bulunması+ sebebin sonucun doğ¬masına kolaylaştırmış olduğunun genel olarak görülebilir olması gereklidir. Yargıtay, bir ola¬yın ortaya çıkması, görünüşte söz konusu başka olayın meydana gelmiş olmasıyla kolaylaşmış bulunur ise ilk olay, uygun sebeb ve sonuç ölçüsüne göre ikincisinin sebebi sayılacağını içti¬hat etmiştir. Bu bakımdan işçi, işverenin emir ve talimatı (otoritesi) altında bulunduğu sırada kazaya uğramışsa, illiyet bağı gerçekleşmiş kabul edilir15.
III- MESLEK HASTALIĞI
Meslek hastalığının tedrici olarak gerçekleştiğinden iş kazasından ayrıldığını belirtelim. O halde önce 506 sayılı kanunun 11/B maddesindeki tanımı gözden geçirelim:” meslek hasta¬lığı, sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütümü¬nün şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir.” Tarife göre, bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edile bilmesi için bazı şartların bu¬lunması gerekir: her şeyden önce bir hastalık olmalıdır. İşçinin tedricen tekrarlanan harici bir sebebin etkisiyle maruz kaldığı vücut bütünlüğünün ihlali olayına hastalık(arıza) adı veril¬mektedir.
Meslek hastalığının doğuran , harici sebep aynı olayın birden fazla, yani müteaddit defa meydana gelmesi ve vücuda yavaş yavaş etkide bulunması, yani tedrici bir nitelik taşıması gerekir. Ayrıca tedricen tekerrür eden harici sebebp: işçinin vücut bütünlüğünü ihlal etmelidir. İşçinin yakalandığı hastalık, örneğin pnömokonyoz, beden bütünlüğünü ihlal eden bir hasta¬lıktır. Bu hastalık bilhassa akciğerde ve solunum yollarında tahribat yaptığından hastada; ök¬sürük, nefes darlığı, zayıflık, iştahsızlık ve halsizlik görülmektedir. Meslek hastalığının mu¬kadder sonucu, buna tutulan işçinin ölümüdür. İş kazasında ölüm; bazı durumlarda harici se¬bebin oluşu ile birlikte derhal meydana geldiği halde, meslek hastalığında daima hastalığın ilerlemesi sonucu olmaktadır. Ancak, meslek hastalıkları sadece vücudun fizik bütünlüğünde değil; ruh ve sinir bütünlüğünde de arazlar meydana getirmektedir. Bu nedenle vücut bütünlü¬ğünün ihlalinden, hem fizik, hem de ruh bütünlüğündeki ihlaller anlaşılmalıdır16.
Ölüm sebebinin, sosyal sigortalar sağlık işlemleri tüzüğü hükümleri göz önünde tutula¬rak resmi bir sağlık kuruluşunca tespiti gerekir. Sağlık işlemleri tüzüğünde hangi hastalıkların işyeri şartlarından meydana geldiği gösterilmiştir ve bunlar meslek hastalığı olarak yer al¬maktadır. Bu tüzüğe ekli listede yer almayan herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayıla¬bilmesi için işyeri şartlarından doğduğunun kesin olarak tespiti gerekir17.
A- SOSYAL SİGORTALAR KANUNU ANLAMINDA ÖLÜM VE CİSMANİZARAR (İŞ KAZASI)
GENEL OLARAK
Türk mevzuatında iş kazasını tanımlayan bir hüküm yoktur. Mevzuatımızda bulunma-masına rağmen öğretide iş kazasına ilişkin çok sayıda tanımlama yapılmıştır. Hemen hepsinde benzer unsurlara yer verilen tanımlardan kanımızca en kapsamlısına göre iş kazası, sigortalıyı işveren otoritesi altında bulunduğu sırada gördüğü iş veya işin gereği dolayısıyla aniden ve dıştan gelen bir etkiyle bedensel ya da ruhsal zarara uğratan olaydır18.
Sosyal Sigortalar Kanunu Anlamında İş kazasının Unsurları
a) İş kazasının Varlığı
• Sigortalının işyerinde kazaya uğraması
SSS kanununa göre, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada uğramış olduğu kaza iş ka¬zasıdır.(SSK:11A/a) Bu ifadeden hareketle işçilerin işyerlerinde bulundukları sırada uğradık¬ları kazalar her ne sebeple olursa olsun SS Kanunu anlamında iş kazası sayılır. İşyerinde ol¬mak şartıyla, kazanın ara dinlenmesi sırasında olması, iş kazası olmasına engel değildir19. İş yerinde meydana gelen kazada kusurun büyük çoğunluğunun işçide olması, olayın iş kazası olmasını engellemez. Türk hukukunda işyerinde gerçekleşen kazanın iş kazası olarak değer¬lendirilebilmesi için yürütülen işle bir bağlantısının olması aranmaz.
• Sigortalının işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla kazaya uğraması
Sosyal sigortalar Kanununa göre işçilerin, işveren tarafından yürütülmekte olan işi
görmekte oldukları sırada uğradıkları kazalar iş kazası sayılır.(SSK.11A/b) burada iş kazasını belirleyici olan unsur, kazanın iş görülürken meydana gelmesidir. Ancak kazanın işyerinde gerçekleşmiş olması zorunlu değildir.işi gereği işyeri dışında faaliyet gösteren si-gortalının, bu yerde uğradığı kaza da iş kazası olarak nitelendirilir. Söz konusu olayda kazanın oluş şeklinin ve sebebinin önemi yoktur. Yargıtay kararına konu olayda bir koruma bekçisi, kasabanın tarım arazisine, komşu köylü çobanların koyun sokup sokmadığını kontrol etmek üzere bekçi arkadaşıyla dolaşırken, kasaba sınırına yakın bir bölgede hayvan güden davalıyla konusunda çıkan tartışmada tabancayla vurularak öldürülür. Yüksek mahkeme kararında isa¬betli olarak, olayın işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla, diğer bir deyimle işve¬renin işe ilişkin olarak verdiği talimatın yerine getirilmesi sırasında meydana geldiği belirtile¬rek iş kazası sayılması gerektiği vurgulanmıştır20.
• Sigortalının işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda kazaya uğraması.
Sosyal Sigortalar Kanununa göre işveren tarafından görevli olarak başka bir yere gönde¬rilen işçinin, asıl işini yapmadığı bu zaman diliminde uğradığı kaza iş kazası sayı-lır.(SSK.11A/c) Maddede geçen “başka bir yer” herhangi bir sınırlamaya tabi değildir. İşyeri dışında çok yakın bir yer kadar, bir başka ülkede anılan kritere uygundur.(SSK.7) Görevlendi¬rilen işçinin bu sırada uğradığı kazanın iş kazası sayıla bilmesi için kaza anında görevlendiril¬diği iş ile ilgileniyor olması gerekmez.
• Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda kazaya
uğraması
• Sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp geti¬rilmesi sırasında kazaya uğraması.
İşverenler işin yapıldığı yere bir an önce ulaşmalarını sağlamak için işçilere toplu taşıma aracı sağlaya bilirler. İşin gerekli kılması yada işverence sağlanan bir sosyal yardımolarak ortaya konulan toplu taşıma hizmeti sırasında, işçilerin işverenin hakimiyet alanı içinde bu¬lundukları kabul edilebilir. Nitekim Sosyal Sigortalar Kanunun getirdiği bir düzenleme ile anılan taşımalar esnasında araçta meydana gelen kazalar iş kazası sayılmıştır. Yasanın açık hükmü karşısında, işin görüldüğü yere götürülüp getirilmeler sırasında gerçekleşen kazanın iş kazası sayılabilmesi için bu hizmetin işverence sağlanması gerekir.(SSK.11A/e)21
b) Zarar görme
Sigortalının iş kazası sonucunda sigorta yardımlarına hak kazana bilmesi için hemen yada sonradan maddi bir zarara uğraması gerekir. Anılan zarar kapsamına gelir kaybı yanı sıra, vücut bütünlüğünde ve ruhta ortaya çıkan zararlarla ölümde gelir. Ancak parasal sigorta yardımlarına hak kazanabilmesinde zararın niteliği kadar büyüklüğü de önemlidir. Vücut bü¬tünlüğünde gerçekleşen çok küçük zararlar Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık yardımlarını harekete geçirmeye yeterli olsa da, parasal yardımlara imkân vermez.
Kazadan etkilenen organın bir protez olması halinde, kazanın iş kazası sayılıp sayılma¬yacağı konusu tartışmalıdır. Bu durum öğretide, iş görebilme yeteneğini ortadan kaldıran bir neden olarak ortaya konulmuş olsa da kimi yazarlarca iş kazası olarak görülmemiştir. Alman hukukunda protezlerin uğradıkları zararlar vücutta gerçekleşmiş zarar sayılır22.
c) Zarar görenin sigortalı olması
İş kazası sigortasının sağladığı tıbbi ve parasal yardımlardan yararlanılabilmesi için iş-çinin sigortalı olması gerekir. SS Kanunun 2. maddesinde kimlerin sigortalı olacağı düzen-lenmiştir.Buna göre “bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırı¬lanlar bu kanuna göre sigortalı sayılır” anılan hükümde belirtilen şartları taşıyanlar, işe alın¬malarıyla kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Bu kimselerin kuruma bildirilmemeleri sigortalı sayılmalarına engel olmaz23.
d) Uygun illiyet bağının varlığı
İlliyet bağı, olayların normal akışına ve genel hayat tecrübelerine göre gerçekleşen tür¬den zararlı bir sonucu meydana getirmeye elverişli yada böyle bir sonucun gerçekleşmesini kolaylaştıran sebeple sonuç arasındaki bağı ifade eder. Sosyal Sigortalar Kanunu anlamında iş kazasının oluşabilmesi ve böylelikle çalışanların sigorta yardımlarına hak kazanabilmeleri, öncelikle kaza ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağı olmasını gerektirir. Yani işçinin uğramış olduğu zarar, karşı karşıya kaldığı kazanın uygun bir sonucu olmalıdır24.
e) Kuruma başvurma ve soruşturma
İş kazası sonrasında sigorta yardımlarının elde edile bilmesi için olay kuruma bildiril-melidir. Sosyal sigortalar Kanununa göre anılan bildirim, işçi, veya işveren tarafından yapıla bilir. Kazalanan işçi veya diğer ilgililer iş kazasını işverene yada /doğrudan kuruma bildire bilirler.(SSK.17/1) İşverenler ise herne şekilde olursa olsun haberdar oldukları kazaları, derhal yada engeç iki iş günü içinde o yerin emniyet güçlerine ve kuruma bildirmekle yükümlüdür¬ler.(SSK.27/1)
B-BİREYSEL İŞ HUKUKU ANLAMINDA ÖLÜM VE CİSMANİ ZARAR (İŞ KAZASI)
GENEL OLARAK
Bireysel iş hukuku anlamındaki iş kazasının yasal temeli, İş Kanunun 77, Borçlar Ka-nunun 332 ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 4. maddelerinde yer alır. Bu maddeler-den özel hukuk karakterli olan BK. 332/1 göre :” İş sahibi, akdin hususi halleri ve işin mahi¬yeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebileceği derecede çalışmak dolayı¬sıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” İş¬verenin sorumluluğuna dayanak oluşturan ve kamu hukuku karakteri taşıyan İK.77/1 ise: “her işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür.” Hükmüne yer verilmiştir. İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 4. maddesinde yer alan düzenlemede ise “ İşverenlerin, işyerinde teknik ilerlemenin getirdiği daha uygun sağlık şartlarını sağla¬ması; kullanılan makinelerle alet ve edevattan herhangi bir şekilde tehlike gösterenleri veya hammaddelerden zehirli veya zararlı olanları, yapılan işin özelliğine ve fennin gereklerine göre bu tehlike ve zararları azaltan alet ve edevatla değiştirmesi iş kazalarını önlemek üzere işyerinde alınması gerekli tedbir ve araçları ve alınacak diğer iş güvenliği tedbirlerini devamlı surette izlemesi esastır.” Hükmü getirilmiştir25.
1- UNSURLARI
a) Dıştan gelen istenilmeyen bir olayın varlığı
İşverenin sorumluluğunu gerektirecek iş kazalarında dışsallık unsurunu sağlayan, üçüncü kişinin, işverenin, kazalanan, işçinin ya da işyeri ortamındaki araç, gereç ve makinele¬rin illiyet bağını kesmeyecek düzeydeki etkileridir. Ancak anılan davranışların varlığı, işvere¬nin sorumluluğu için tek başına yeterli değildir. Bunların yoğunluk dereceleri, yapılan işle olan ilgileri veya işverenin otoritesi altında ortaya çıkmaları da söz konusu sorumluluğun doğmasına etki yapar. İlliyet bağı kısmında ayrıntılarıyla ortaya konulacak bu unsurların bu¬lunmaması halinde, sadece dıştan bir olay nedeniyle işvereni sorumlu tutmak mümkün değil¬dir26.
b) Uygun illiyet bağının varlığı
• Kaza ile zarar arasındaki illiyet bağı
Anılan kural çerçevesinde işverenin sorumluluğunun doğabilmesi için, çalışanın uğra-dığı zararın ortaya çıkan kazanın uygun bir sonucu olması gerekir. Aksi halde kazalanan si-gortalının işverenden tazminat isteyebilmesi mümkün değildir. Örneğin işyerinde başına bir cisim düşmesi ile yaralanarak hastaneye kaldırılan sigortalının, dedavi sonrasında taburcu olarak evine gittiği sırada trafik kazasında ölmesinden, işyerindeki kaza ile nihai zarar (ölüm) arasında uygun illiyet bağı bulunmaması nedeniyle işveren sorumlu tutulamaz27.
• Kaza ile işverence yürütülen iş arasındaki illiyet bağı
İşverenin sorumluluğu için aranan ikinci illiyet bağı, kaza ile iş arasındaki uygun illiyet bağıdır. Anılan kavram bazı içtihatlarda, kaza ile işveren yada onun eylemi arasındaki illiyet bağı olarak belirtilirken, bazıları da kaza ile işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümüne aykırı davranışı arsındaki illiyet bağı olarak vurgulanır28.
• Uygun illiyet bağının kesilmesi
Uygun illiyet bağını kesen nedenlerden ilki kazalanan işçinin kusurunun ağırlığıdır. buna göre işçi kendi davranışı sonucunda iş kazasına uğradıysa ve anılan davranışı kazanın iş ile olan uygun illiyet bağını ortadan kaldırıyorsa işverenin sorumluluğuna gidilmez. Örneğin işçinin işyerinde intihar etmesi halinde olay işyerinde gerçekleşmiş olması nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumu anlamında iş kazası sayılsa bile, işle olan illiyet bağı işçinin kastı ile ke¬silmiş olduğundan bireysel iş hukuku anlamında iş kazası sayılmaz29.
Üçüncü kişinin kusurlu davranışı, işverenin iş kazasından doğan sorumluluğunu orta¬dan kaldıran sebeplerin ikincisidir.Söz konusu üçüncü kişi, işverenin bir başka işçisi yada işverenle bağlantısı olmayan diğer bir şahıs olabilir. Yargıtay’a intikal etmiş bir olayda işve¬ren idareye ait bir araç içinde seyreden işçi, karşı yönden gelen bir başka araç ile çarpışma sonucunda sakatlanmıştır. Kazanın oluşumunda karşı yönden gelen araç sürücüsünün %100 oranında kusurlu bulunması nedeniyle sakatlanma ile yürütülen iş /eylem) arasındaki illiyet bağının kesildiğine hükmeden yüksek mahkeme, isabetli olarak işverenin istihdam eden sıfa¬tıyla dahi sorumlu tutulamayacağına karar vermiştir. Konuya ilişkin bir başka olayda ise iki işçinin kavgası sonucunda birisi hayatını kaybetmiştir: “ölüm hadisesi işin görülmesi sırasında vuku bulmuş değildir. Şahsi sebeplerle bir işçi diğer işçiyi öldürmüştür. O halde davalı mües¬sese istihdam eden sıfatıyla sorumlu tutulamaz30.
c) Maddi bir zararın varlığı
Bireysel iş hukuku anlamında iş kazasının oluşumundaki son ve en önemli unsur, işve¬renin sorumluluğunu doğuran kazanın işçiyi maddi bir zarara uğratmış olmasıdır. Anılan za¬rarlar, iş kazası sonucunda işçinin uğramış olduğu maddi zarar, Sosyal Sigortalar Kanunu anlamındaki iş kazası zararına oranla daha geniş bir kapsama sahiptir. Zira SS kanunu anla-mında iş kazasında kurumca sağlanan yardımların karşılamaya çalıştığı zarar yalnız sigortalı-nın sağlık harcamaları ve kazanç kaybına ilişkindir. Buna karşılık bireysel iş hukuku anla-mında iş kazasının oluşturduğu maddi zarara, iş kazası sonucu işçinin uğramış olduğu ölüm ve cismani zararlar ile gelir kayıpları dışında, ileride doğacağı tahmin edilen çeşitli zarar ka-lemleri de dahil edilebilir31.
İKİNCİ BÖLÜM
İŞVERENİN SORUMLULUĞU
1-İşverenin işçiyi gözetme borcu
Gözetme borcu işverene, işçinin çıkarları doğrultusunda davranma, onu koruma ve yar¬dımcı olma, işçiye zarar verebilecek davranışlardan kaçınma borcu yükler. Anılan borcun kapsamına hangi hususların girdiğini önceden sınırlı bir şekilde belirlemek mümkün değildir. Kuşkusuz bunların başımda işçinin kişiliğini koruma ve ona saygı gösterme yükümü gelir. Bundan başka işçiye bilgi vermek yol göstermek, işçinin çıkarlarının zedelenmemesi için kendisine düşen yükümleri yerine getirmek, bu konuda yetkili makamlara zamanında bildiride bulunmak, işçiye kendisini ilgilendiren bazı belgeleri inceleme olanağı tanımak, o0na ait eşya ve araçları korumak gibi hususlar sayılabilir32.
2- Gözetme borcunun hukuksal dayanakları ve sonuçları
İşçiyi koruma yönünde gelişen sosyal akımlar, adalet ve hakkaniyet duygularını ön plana alan çözümler ve özellikle, İsviçre’ de ağırlaştırılmış objektif sorumluluk adı altında özel kanunlarla getirilmiş sorumluluk türü Fransız doktrininde savunulan risk teorisinin de etkisiyle tehlike sorumluluğu adı altında Türkiye’de uygulanır olmuştur. Genellikle kusur bilirkişisi raporlarında işverenin kusur oranını yüzde yetmiş ve daha yüksek oranda tespit edilmektedir. Her olayda işvereni sorumlu kılma yoluna gidilmesi hakkaniyete uygun düş-mese de kanımca işverenin kendisine bağımlı çalışan ve emeğinden başka bir şeyi olmayan işçinin korunmasını ve böylece işverenin işçiyi gözetme borcunun önemli bir yaptırımı olması taraflar arasında bir denge kurmaya yöneliktir. Borçlar kanunun 332. maddesinde iş sahibi, akdin hususi halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebi¬leceği derecede, çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icap eden tedbirleri itti¬haza münasip ve sıhhi çalışma mahalleriyle, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur. Hükmünde yer alan “hakkaniyet” ibaresi, işverenin sorumluluğu¬nun dayandığı hukuki esası değil, işveren tarafından alınması gereken iş güvenliği tedbirleri¬nin ölçüsünü ifade eder. Bu nedenle hukukumuzda işverenin kusursuz sorumluluğunu kabu¬lünü gerektirecek bir yasal düzenleme olarak BK. 332 ye dayanılamaz.
İşverenin BK. M.332 uyarınca yüklendiği işçiyi gözetme borcu yani işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini alma borcu mutlak olmadığından işçinin maruz kaldığı tehlikenin bü-yüklüğüne göre önlem alınacaktır.
BK.M332 deki kural İsviçre borçlar kanunun 339.maddesinden olduğu belirtilen “1972 yılında İsviçre’de hizmet akdini düzenleyen Borçlar kanunu hükümleri, yenilenmiştir. Yeni metin işçi şahsiyetinin, hayat ve sağlığının korunması için gerekli önlemlerin alınmasını işve-rene borç olarak yükler. Ancak, yeni düzenlemede, tekniğin hali hazır durumuna göre tecrü¬benin öngördüğü ve adalet dairesinde işverenden istene bilecek tedbirlerden söz edilir. Yeni düzenleme tehlike sorumluluğundan söz etmez. Doktrinde daha çok haksız fillerde kusurdan, akde aykırılıkta objektif sorumluluktan, kumu düzeninden sayılan bir hüküm ihlalinde de ağırlaştırılmış objektif sorumluluktan söz edilir görüşü açıklanmıştır. Bu farklılığa hukuku¬muzda işverenin tehlike sorumluluğunu risk teorisine yaklaştıran çözümler bulunmasına kar¬şın kusur sorumluluğu sistemi içinde kalarak, objektif kusur kıstasını uygulayarak işverenin iş güvenliği tedbirlerini alma borcu genişletilebilir. Ancak, kusurun objektif açıdan değerlendi¬rilmesiyle bir ölçüde kusursuz sorumluluk prensibine yaklaşılmakta olduğundan bahsedile¬bilse de iki kavramı birbirinden ayırmak gerekir. Kusursuz sorumlulukta işverenin işletmesi ile zarar arasında illiyet bağı yeterli iken, kusurun objektifleştirilmesinde sorumluluk için tüm tedbirleri aldığının objektif olarak belirlenmemesi durumunda sorumluluğu söz konusu olur. İş kanunu’nun 77-85 maddelerine aykırılık özel hukuk yaptırımıyla birlikte kamu hukuku yaptırımları uygular. Gerçekten BK. M. 332 işçi ile işveren arasında, İş K. M. 77-85 ise işve¬ren ile devlet arasındaki sorumlulukları düzenler33.
Türk Hukuk Sisteminde İşverenin Sorumluluğunun Hukuksal Niteliği
1- Genel Olarak
İş kanunun 77. maddesine göre her işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak, bu husustaki şartları sağlamak, araçları noksansız bulun¬durmakla yükümlüdür. Söz konusu düzenlemeden de anlaşılacağı gibi işveren, hiçbir sınır¬lama olmaksızın iş güvenliği açısından gerekli olan her türlü önlemi almak zorunda dır. Aksi halde bunun sebep olacağı iş kazalarından doğan zararlardan sorumlu tutulabilir. Başka bir deyişle böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde iş kazasına uğrayan işçi( veya ölümü ha¬linde desteğinden yoksun kalan) Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararı için işverene maddi tazminat davası açabilir34.
2- Kusursuz Sorumluluk Görüşü
Kusursuz sorumluluk genellikle olumsuz bir biçimde, sorumlu kişinin kusurunu gerek-tirmeyen sorumluluk olarak tanımlanır. Sorumluluğun doğması için failin kusurlu olması aranmaz. Belirli bir olayın veya durumun varlığı sorumluluğun doğması için yeterli sayılır. Anılan sorumlulukta maddi zararı tazmin borcunun doğabilmesi için, olayla zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğunu ispat yeterlidir.
Türk iş hukuku öğretisinde işverenin kusursuz sorumluluğu bir çok yazar tarafından sa¬vunulmaktadır. Yazarların bu konudaki görüşlerini dayandırdıkları esaslar bir birinden farklı¬lıklar gösterir. Söz konusu görüşlerden biri, iş kanunun 77. maddesinin kusura değinmeksizin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda alınması gereken tedbirlerin eksiksiz bir şekilde işve¬rence yerine getirilmesini düzenlediği böylece yeni bir kusursuz sorumluluğa vücut getirdiğini savunmaktadır.İş kanunu 77-85 maddeleri genel koruma normu niteliği taşırlar. O nedenle yalnız idari ve cazai yaptırımları içerir, zararın tazmini konusunda bir düzenleme getirmez. Dolayısıyla iş kanununda bir düzenleme boşluğu vardır ve bu boşluğun, işçiyi koruma ama¬cını sağlamaya yeterli olmayan BK.96 ile doldurula bilmesi mümkün değildir. Bu durumda sorun bir düzenleme boşluğu şeklinde ele alınmalı ve boşluk, insan unsuruna öncelik tanıyan ve hakkaniyete dayanan bir anlayış çerçevesinde işçi yararına çözümlenmelidir. Bu görüşü savunan bazı yazarlar, sözü edilen düzenleme boşluğunun işçiyi koruma amacıyla kusursuz sorumluluk ile doldurula bileceğini, Medeni kanunun 1. maddesinin yargıca böyle bir yetki vermiş olduğunu savunmaktadır35.
Kusursuz sorumluluktan yana olan bazı yazarların başka bir gurubu ise bu görüşlerine dayanak olarak borçlar kanunun 332. maddesini göstermektedirler. Onlara göre anılan mad¬dede geçen hakkaniyet kriteri, alınması gereken önlemlere ilişkin olmayıp işverenin sorum¬luluğu ile ilgilidir. Diğer bir deyişle işverenin sorumluluğu bir hakkaniyet sorumluluğu olarak görülür. Dolayısıyla bu yazarlar konuya ilişkin herhangi bir kanun boşluğu olduğunu kabul etmeyip, mevzuatta yer alan bir düzenleme ile işverenin sorumluluğunu açıklamaya çalış¬maktadırlar. İşverenin sorumluluğu konusundaki görüşlerden biride bu sorumluluğu tehlike sorumluluğunun bir türü olarak görmektir. İşyerindeki tehlike derecesinin, sorumluluğun ku¬surlu ya da kusursuz sorumluluk olarak değerlendirilmesine etki etmeyeceği, her halde kusur¬suz sorumluluğun kabul edilmesi gerektiği savunulmaktadır36.
3- Kusur sorumluluğu
Bu görüşü savunan yazarlara göre Borçlar kanununda yer alan temel sistem kusur so¬rumluluğu sistemidir. İstisnai nitelik taşıyan kusursuz sorumluluk ise özel bir düzenlemeyi gerektirir. Esas olan kusur sorumluluğu sisteminin, işverenin sorumluluğu açısından değişti-rildiğini gösteren farklı herhangi bir hükme mevzuatımızda rastlanmamaktadır. Bu durum karşısında iş verenin işçiyi gözetme borcu konusundaki kusurlu davranışı, iş kazası ve meslek hastalığının ortaya çıkacağını bilerek ve isteyerek hareket etmesi yada bunu istemekle birlikte önlemek için gerekli dikkat ve özeni göstermemesi, diğer bir deyimle gereken iş güvenliği önlemlerini almaması biçiminde ortaya çıkar.kusur sorumluluğu görüşüne göre, iş kanununda işverenin göstereceği özenin derecesi 77. maddede belirlenmiştir. Buna karşın aynı kanun işverenin hukuksal sorumluluğu konusunda özel bir düzenleme getirmemiştir. O nedenle bu konuda genel hükümlerden ve özelliklede BK.96 VE 332/I’ den yararlanılmalı, bir düzenleme boşluğundan söz ederek kusursuz sorumluluk yaratma yoluna gidilmemelidir. İşverenin so¬rumluluğu 332. maddede açıkça düzenlenmiş ve hakkaniyet dairesinde kendisinden beklene¬bilecek her türlü önlemi alması gerektiği belirtilmiştir37.
4- Yargıtay Uygulaması
İşverenin sorumluluğunun hukuksal niteliği konusunda verilen kararlarda yüksek mah-keme belirli bir istikrarar kavuşmuş değildir. Konuya ilişkin olaylarda Yargıtay, daha çok olayın özelliklerine göre hukusal bir değerlendirme yapmakta ve işverenin sorumluluğunu ya kusur sorumluluğu yada kusursuz sorumluluk esaslarına dayandırmaktadır. Yargıtay’ca işve¬renin kusursuz sorumluluk olarak değerlendirdiği kararlarda ise çeşitli ilkelerden yaralanıldığı görülür. Bunlar çıkar ilkesi, hakkaniyet ilkesi ve tehlike (risk) ilkesidir. Anılan ilkelerden çı¬kar ilkesi , işçinin emeğiyle içra edilen işin menfaatlerinden öncelikle işverenin yararlana¬cağı, o nedenle zararlara da büyük ölçüde onun katlanması gerektiği anlayışından kaynakla¬nır38.
Hakkaniyet ilkesi ise oluşumunda hiçbir kusuru bulunmasa da işverenin, kazalanan iş¬çinin iş kazasından duyduğu elem ve ızdırabın bir bölümüne katılması düşüncesine dayanır. İşverenin bu katılımı hakkaniyet gerektirdiği ölçüde gerçekleşir. Zira işveren karşısında işçi ekonomik açıdan güçsüzdür ve iş kazasının oluşturduğu zarara katlanma gücü daha azdır39.
Yargıtay’ın kullandığı ilkelerden sonuncusu ve en sık görüleni ise tehlike (risk) ilkesi¬dir. Bu ilkeye göre işveren, yürütmekte olduğu iş nedeniyle bir tehlike yaratmaktadır. Söz konusu tehlike, kazada bir kusuru olmasa da işvereni sorumlu tutmaya yeterlidir. Zira risk ilkesine göre tehlikeyi yaratan onun sonuçlarına da katlanır. Risk ilkesini ve bunun sebep ol¬duğu sorumluluğu yüksek mahkeme bir kararında şu şekilde açıklamıştır.”… gerçekten kimi, tehlikelerle dolu uğraşılardan doğan zararlı sonuçları, bazı kere insan eylem ve iradesi dışında meydana gelebilir. Dış çevrede belirli tehlikeler yaratan uğraşı ve davranışların sonuçlarından kaçınma ve bunları önleme olanağı olmasa bile, bu uğraşlardan yararlananlar bundan sorumlu olmalıdır. Zarar sorumluluk kaynağı tehlikeye bağlı olarak ortaya çıkar. Risk nazariyesi ola¬rak nitelendirilen ve kabul edilen bu görüş çerçevesinde, vücut gücüyle topluma yararlı işler sağlama amacında bulunan kimseler korunur. Burada işverenin iş kazalarından sorumluluğu akdi bir sorumluluk olarak sadece kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile il¬gili mevzuat hükümlerine aykırı veya suç sayılır bir eylemi sonucu meydana gelen zararlara ilişkin olmayıp, tehlike nazariyesine dayalı kusursuz sorumluluğu da içerir. Zira, işveren iş akdiyle, işçisini iş ve işyeri tehlikelerine karşı korumayı taahhüt ettiği gibi, önlenmesi müm¬kün olmayan tehlikelerden doğacak zararları da taahhüt etmiş sayılır40.”
Kusursuz sorumluluk esaslarına göre işverenin sorumluluğunu doğuran bir diğer durum, kaçınılmaz olaylardan kaynaklanan iş kazalarıdır. Uygulamada Kaçınılmazlık, hukuksal ve teknik anlamda fennen önlenmesi mümkün olmayan, diğer bir değişle işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade etmektedir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÖLÜM VE CİSMANİ ZARALARDA MADDİ TAZMİNAT HAKKI
I- MADDİ TAZMİNAT HAKKI
1- Genel Olarak
İş kazaları sonucu malvarlığında zarara uğrayan işçi veya işçinin ölümü halinde onun desteğini yitiren hak sahipleri oluşan maddi Zaraların tazminini istemek hakkına sahiptir. Bu tür zararlar borçlar kanunumuzun 45. ve 46. maddelerinde düzenleme alanı bulunmaktadır. Zira iş yasalarımızda bu tür zararların tazmini konusunda bir düzenleme mevcut değildir.
2- Beden ve ruh Bütünlüğünün İhlalinden Doğan Maddi Tazminat
İş kazası sonucu beden veya ruh bütünlüğü zedelenen işçi işverene karşı açacağı maddi tazminat talebini BK’nun 46/I maddesine dayanır. Zira, iş mevzuatımızda bu hususu düzenle¬yen bir hüküm mevcut değildir. BK’nun 46/I hükmüne göre “ cismani bir zarara duçar olan bir kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olmamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanı ve bütün masraflarını isteye bilir.” Gö¬rülüyor ki BK m.46 hükmü beden ve ruh bütünlüğünün zedelenmesi biçiminde belirlenen cismani zarar halinde, maddi tazminata konu olacak öğeleri içerir. Ayrıca, bu hüküm ile cis¬mani zarar kavramına beden tamlığının yanı sıra, ruhsal bütünlüğün zedelenmesinden doğan Zaralarda dahil edilmektedir41.
a) İş göremezlikten doğan zarar
Borçlar kanunun 46. maddesinde “çalışmaya muktedir olamama” ibaresi mevcuttur. Sosyal Sigortalar mevzuatımızda ise bu amaçla iş göremezlik deyimi kullanılmıştır. İş kzası sonucu cismani zarara uğrayan işçi, iş ve gücünden kalarak çalışamamış olabilir ki, bu durum zarar görenin mal varlığında bir noksanlık oluşturur. Borçlar kanunumuzda Sosyal Sigortalar Kanunundakinin aksine çalışma gücünün yitirmenin geçici yada sürekli olmasına göre yarı düzenlemeler yapılmadığı gibi, sürekli olması halinde meslekte kazanma gücü açısından azalma veya tamamen kaybolma değil “ külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olmadan” söz edilmiş, çalışma gücünün azalması için her hangi bir alt sınırda konmamıştır. Zarar göre¬nin çalışma gücünden yoksun kalışı geçici veya devamlı, kısmen yada tam olabilir. İşçinin uğradığı iş kazası nedeniyle maruz kaldığı zararın tayininde, hüküm anında tamamen iyileşip iyileşmediğinin göz önünde bulundurulması gereklidir42.
Cismani zarara uğrayan işçiye geçici iş göremezlik süresi içinde işverni tarafından ödenmekte olan ücreti ve ücretin yanı sıra ayni ve nakdi olarak ödenmekte olan diğer istih-kakları ödenmiş ise bu meblağların zarar gören işçi tarafından zarar verici olayın sorumlusun¬dan talep edilip edilemeyeceği de önemli bir husustur. Tazminatın esas amacının zarar göreni zengin etmek olmayıp onun mal varlığında meydana gelen azalmayı ortadan kaldırmak ol¬duğu burada göz önünde bulundurulmaktadır. Zararı takdirinde uğranılan cismani zararın ora¬nının tespiti sosyal sigortalar kanunun 109. maddesi hükümleri çerçevesinde yapılmaktadır43.
b) Diğer Giderler ( tedavi masrafları)
İşçinin uğradığı iş kazasının bertaraf etmek amacıyla yaptığı tüm harcamalar buraya da¬hildir. Bunların zorunlu olup olmamasının bir önemi yoktur. Zira, tedavi olanağı bulunmasa bile yapılan giderler için tazminat istenebilir. Ancak, ekleyelim ki dürüstlük kuralıyla bağ¬daşmayacak biçimde özellikle karşı tarafa zarar verme amacı ile yapılan giderlerin ödettiril¬mesi söz konusu olamaz.
3- Tazminatın Mahkeme Tarafından Belirlenmesi
a) Görev ve Yetki
İşçinin uğramış olduğu iş kazaları nedeniyle işverene karşı açtığı maddi tazminat dava¬ları iş mahkemelerinde görülür. Nitekim, İş Mahkemeleri Kanunu 1. maddesi uyarınca, İş kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında hizmet sözleş¬mesinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından kaynaklanan hukuki uyuş¬mazlıkların çözüm yeri iş mahkemeleri olarak belirtilmiştir. Özel bir iş mahkemesinin bulun¬madığı yargı çevrelerinde ise, görev orada bulunan asliye hukuk mahkemesine aittir.
Yetki konusunda ise, İş Mahkemeleri Kanunun 5. maddesi uyarınca zarara uğrayan işçi davasını işverenin ikametgahında, işverenin bir tüzel kişilik olması halinde ise tüzel kişiliğin ticari merkezinin bulunduğu yerdeki iş mahkemesinde açabilir. Ayrıca, zarar gören işçi çalış¬tığı iş yerinin bulunduğu yerdeki iş mahkemesinde de dava açabilir. Görülüyor ki kanun ko¬yucu burada işçiye yetkiyle ilgili kamu düzenine ilişkin bir seçimlik hak getirmiş bulunmak¬tadır44.
b) Tazminat Davasında Taraflar
aa )Davacı sıfatı
Açılacak maddi tazminat davasında davacı uğradığı iş kazası neticesinde beden veya ruh bütünlüğü bozulan işçidir. İşçinin dava açabilmesi için doğal olarak medeni hakları kul-lanma ehliyetinin bulunması gerekmektedir. O halde, mümeyyiz ve reşit olup, kısıtlı bulun-mayan bir işçi, maddi tazminat davası açabilir. İşçinin mümeyyiz küçük veya kısıtlı olması halinde ise dava kanuni temsilcileri tarafından açılır ve takip edilir. Ayrıca sınırlı ehliyetsiz işçi tarafından açılmış bulunan davaya kanuni temsilcisi icazet verebileceği gibi, mümeyyiz küçük veya kısıtlıya davayı açmak ve izlemek için MK.m.394ve m.269’a göre de yetki veri-lebilir45.
bb) Davalı sıfatı
Zarara uğrayan işçinin açacağı maddi tazminat davasının davalısı kural olarak o işçiyi çalıştıran işverendir. Ancak, bazı durumlarda meydana gelen maddi zararlardan diğer kimse¬lerinde sorumlu tutulabilmeleri mümkündür. Özellikle zarar gören işçinin zararının birlikte çalıştığı bir başka işçinin yanlış bir hareketinden kaynaklanması halinde olduğu gibi. Bu du¬rumda işverenin yanı sıra yanlış harekette bulunan diğer işçide işverenle birlikte davalı sıfatı taşır.
İşverenin gözetme borcuna aykırı davranması sonucu işçinin uğradığı cismani zararların tazmini kendisinden istenebilir. İş kazası ve meslek hastalığından doğan tazminat davalarını zarara uğrayan işçi; işçi ölmüşse, onun desteğinden yoksun kalanlar zararlarının tazminini işveren ve zarara sebep olanlardan isteyebilirler. Destekten yoksun kalanlar, kanuni hak sa¬hipleri değil, ölen işçinin sürekli ve düzenli olarak yardım ettiği kişiler olarak anlaşılmalıdır. Yargıtay bu konuda, nikahsız yaşanan eşi de destekten yoksun kalan kişi olduğu görüşünü sunmuştur46.
4- Maddi Tazminatta Cismani Zararların Hesaplanmasındaki Unsurlar
Kişinin zarar süresidir. Bu sürenin belirlenmesinde kazaya veya meslek hastalığına uğ-rayanın, kaza veya meslek hastalığı itibariyle yaşı belirlenmekte, bu yaşa isabet eden bakiye muhtemel ömür tespit edilmektedir.
Meslekten kazanma gücünden kayıp oranıdır. Meslekte kazanma gücünde kayba uğra¬yan, kayıp oranı kadar tam sağlam olan emsallerine göre daha fazla “efor” sarf edecek, dolayı¬sıyla daha fazla efor sarf ederek çalışma hayatını sürdürmek zorunda kalacaktır.
Kazalının elde ettiği ücrettir. Ücret, İş Yasasının 26.maddesinde öngörülen geniş an-lamda ücrettir. Kazalının çıplak ücreti dışında, ücret eklentilerinden yararlanması halinde, işyerinde çalışma kazadan sonra da sürdürülüyorsa, ayrılış tarihine kadar çıplak ücret, ayrılış tarihinden sonrası için eklentileri ile ücret göz önünde tutulmakta, hesap raporu düzenlendiği tarihte kazalı çalışmasını sürdürmekte ise yukarıdaki esas, hesap raporu tarihi itibarıyla uy¬gulanmaktadır. Zarar hesabında ücret, netleştirilmiş ücrettir47.
5- Maddi Tazminatta Ölüm Halinde Destekten Yoksunluk Zararlarının
Hesaplanmasındaki Unsurlar
Hak sahiplerinin destek göreceği süreler, ölen ve hak sahiplerinin yaşları, tespit edilen bakiye ömür süreleridir. Bu bağlamda destek görenin bakiye ömrü, destek verenin bakiye ömründen uzunsa onun destek süresi, ölenin bakiye ömrüyle sınırlı olmaktadır.Ölenin ücreti, cismani zarar hesabındaki unsur gibidir.Ölenin gelirinin kendisi ve hak sahipleri arasındaki paylaşımıdır. Hak sahipleri eş, çocuklar ve şartları varsa anne, babadır. Ayrıca devamlı olarak birlikte yaşadığı nikâhsız kadın da hak sahibi kavramı içinde yer almaktadır. Bu açıdan pay¬laştırma, ölenin ücretinin 100 birim olarak alınması suretiyle yapıldığı gibi, 506 sayılı yasanın 23.maddesindeki %70 in paylaştırılması o yasanın sigorta matematiği esasları ile sınırlıdır. Bunun ölüm halinde destekten yoksunluk zararlarının hesaplanmasında uygulanması ölenin gelirinin bir bölümünün hiç değerlendirilmemesi sonucunu doğurmaktadır. Mesela eş nazara alınırsa, %100′ün %50′si ile %70 ‘in %50′si arasında eş aleyhine destek payının azalması so¬nucu ortaya çıkmaktadır48.
II-MADDİ TAZMİNAT HESABI
İşçinin vücut bütünlüğünün ihlali halinde, B.K.m.46/1′e göre masraflar, çalışma iktida-rının kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğinin sarsılmasın¬dan doğan zararların tazmini gerekir. Tedavi giderlerinin de karşılanması tazminatın içeri¬sinde nitelendirilmelidir.İş kazası davalarında olay tarihi ile hüküm tarihi arasındaki sürede meydana gelen zararın somut olarak gerçekleşmesi, hüküm tarihinden sonraki geleceğe yöne¬lik devre zararının ise varsayımlara dayanması, tazminat hesabının bu iki dönem için ayrı ayrı yapılmasını zorunlu kılar.
İşçinin veya ölümü halinde desteğinden yoksun kalanların açacakları davada önce, ka¬zanın olduğuna dair soruşturmayı yapan sigorta müdürlüğünden, kaza tahkikat evrakı getirti¬lir. Uzman bilirkişilerden (teknik) kusur raporu alınır. Şayet işverenin hiçbir kusuru olmadığı ve kusurun tümü işçide görünüyorsa davanın reddi gerekir. Olay kaçınılmaz etkenler sonucu oluşmuşsa bu takdirde zararın üçte ikisi işverendeymiş gibi birlikte kusur olarak üçte birlik kısım hesaplanan tazminattan indirilir49.
Olay üçüncü kişinin tamamen kusuru sonucu oluşmuşsa yapılan işle tehlike doğuran se¬bep arasında illiyet bağı olmadığından yine davanın reddi gerekir.
Kusur oranı belirlendikten sonra meslekten kazanma gücü kaybı oranının Sosyal Sigor¬talar Kurumunca tespiti beklenir. Meslekten kazanma gücünün kaybı %10′dan aşağı ise, sü¬rekli iş göremezlik geliri bağlanamayacağından, sadece geçici iş göremezlik ödeneği tazminat hesabından düşülür. Meslekten kazanma gücünün kaybının %10′dan fazla olması halinde ise sigortaca bağlanan gelirin peşin sermaye değeri Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlü¬ğünden son maaş katsayısına göre sosyal yardım zamları ile birlikte belirlenerek dosya bilirki¬şiye verilir. Genelde tek kişilik hesap bilirkişi raporu esas alınarak karar verilir.
Bilirkişi hesap raporunun denetiminde muhtemel yaşam süresinin PMF tablolarına göre yapılması, ölen ve destek olunanın doğum tarihlerinin doğru gösterilmesi, erkek için aktif devrenin 60 yaş, kadın içinse 55 yaş (maden ve yeraltı işlerinde 5′er yıl eksik) olarak esas alınması, tazminata esas alınan gelirin bilinen son ücret olması (iş yerinde uygulanıyorsa son toplu iş sözleşmesine göre), işyerinde ücret bordroları imzalı değilse veya çifte bordro uygu¬lanması durumunda gerçek ücretin tanık beyanları ve meslek odalarından bildirilen ücrete uygun bulunması, bilinmeyen dönem için ücretlerin %10 arttırılması ve aynı oranda iskonto ettirilmesi, destek olunanların yaşına göre destek süresi, emekli dönemi gelirlerinin hesap¬lanması hususlarına dikkat edilmek gerekir50.
Öte yandan, işçinin maddi zararının tazmininde, işçinin zararın oluşumunda veya artma¬sında birlikte kusuru bulunduğunun tespiti halinde, hakimin bu olguyu ve tazminatın yüksek¬liğini gözeterek, maddi tazminatı belirlerken, zarardan belirli bir indirim yapması da müm¬kündür. (B.K.m.44)
Ölen işçinin dul eşi destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilir. Ölümden önce boşa¬nan eş tazminat alamadığı halde, karı-koca hayatı yaşadığı imam nikahlı kadın ölen işçinin destek olduğunu ispatlarsa işverenden tazminat isteyebilir. Dul eşin her an evlenmesi müm¬kün olduğundan (iddet müddeti hariç) evlenme şansı oranında bir miktar tazminattan düşülür.
Tazminattan indirim sırası da önem taşır. Hesaplanan tazminattan indirim yapılırken önce;
– birlikte kusur
– SSK yardımları dışında elde edilen yararlar
– SSK’ca bağlanan gelirin peşin sermaye değeri ve ödenen geçici iş göremezlik ödeneği tutarı
– Eşin evlenme şansı
– B.K.m.43-44 uyarınca, olayın özelliği, tarafların kusur durumu, kaçınılmazlık sebep-leri dikkate alınarak indirim yapılır.
İş kazası sonucu açılan maddi tazminat davasında hesaplanan maddi tazminattan ku-rumca bağlanan gelirlerin sadece dava tarihine kadar gerçekleşen miktarı değil, ondan sonra ileriye yönelik olarak gerçekleşen gelirlerinde tümünün indirilmesi gerekir. Yapılan indirim¬lerden sonra kalan miktar için eğer istenmişse, olay tarihinden itibaren yasal %30 (1.1.1998′den sonraki davalarda %50) oranında faiz yürütülerek maddi tazminat hükme bağ¬lanır51.
III- MADDİ TAZMİNAT FAİZİ
İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle hüküm altına alınan maddi tazminat için, da¬valı tarafın temerrüde düşürülmesine gerek olmadığından, olay tarihinden itibaren faiz yürü¬tülmesi gerekir. Bu tür uyuşmazlıklarda özellikle zararın başlangıcında faiz ve zamanaşımının belirlenmesi yönünden işçide oluşan meslekten kazanma gücü kaybının hiçbir kuşku ve du¬raksamaya yer vermeksizin saptanması gerekir. Bu bakımdan işçide oluşan meslekten ka¬zanma gücü kaybının oluştuğu tarih belirlenerek bu tarihten itibaren faize karar verilmelidir52.
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin geçirdiği iş kazası nedeniyle girdiği sürekli iş göremezlik oranının, sonradan yükseldiği tarih belirlenip o tarihten faiz yürütülme-lidir. Olay tarihinden itibaren hesaplanan yasal faiz oranının uygulanması gerekir.İş kazası nedeniyle işverene karşı açılan maddi tazminat davalarının sonucunda işçinin kusurundan dolayı bu tazminatları faiziyle birlikte ödeme durumunda kalan işverenin ödediği faizi, ku-surlu işçisinden faizi ile birlikte isteme hakkı bulunmaktadır.
Dipnotlar
1. AKIN Levent,2001, İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, syf.17
2. GÜNAY Cevdet İlhan, 2005, İş Kanunu Şerhi, syf. 1767
3. AKIN Levent,2001, İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, syf.17
4. EREN Fikret,1974, Borçlar hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş kazası ve Meslek hastalığından Doğan Sorumluluğu, syf.6
5. BUDAK Engin, 2000, İş kazalarında Maddi Tazminat Hakkı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, syf.2
6. ÇEMBERCİ Mustafa., 1985, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi,syf.195
7. BUDAK Engin, age, syf .3
8. AKIN Levent, age.syf 20
9. SSK. Madde 11
10. BUDAK Engin, age, syf 4
11. AKIN Levent, age.syf 21
12. GÜNAY Cevdet İlhan, age. syf.1774
13. AKIN Levent, age.syf 22
14. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf.1775
15. Yrg . HGK. 9.4.1964,538,
16. Eren, Fikret age. shf. 27
17. GÜNAY Cevdet İlhan, age. syf.1777
18. ÇEMBERCİ Mustafa, age syf. 195
19. Yrg.9 HD. 3.7.1968, 6077/9443
20. Yrg.10 HD. 19.11.1984, 4946/5746 AKIN Levent, age.syf31
21. AKIN Levent, age.syf 34
22. AKIN Levent, age.syf 38
23. Yrg. 21. HD. 20.11.1997 7353/7596
24. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf.1775
25. AKIN Levent, age.syf 44
26. AKIN Levent, age.syf 46
27. Yrg . 10. HD. 25.5.1989, 3064/4630
28. Yrg. 9. HD. 4.11.1985, 7797/10089
29. Yrg. 10. HD. 29.3.1979,8413/2759
30. Yrg. 9. HD. 3.11.1970, 9165/11680
31. AKIN Levent, age.syf 55
32. BUDAK Engin, age, syf 13
33. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf 1773
34. AKIN Levent, age.syf 85
35. AKIN Levent, age.syf 86
36. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf 1778
37. OĞUZMAN Kemal, İstanbul,1968, İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Zararlardan İşverenin Sorumluluğu,İstanbul Ünv. Hukuk Fakültesi Mecmuası, syf. 332
38. YHGK. 18.3.1987, 86-9-772/87-203
39. Yrg 10. HD 7.7.1986, 6103/ 7184
40. Yrg. 21. HD. 23.1.1996, 95-7235/96-122
41. M.R. KARAHASAN, 1996, Tazminat Hukuku, İstanbul, Syf. 143
42. BUDAK Engin, age, syf 33
43. M.R. KARAHASAN ega, syf. 152
44. BUDAK Engin, age, syf 36
45. BUDAK Engin, age, syf 37
46. BUDAK Engin, age, syf 37
47. M. YELEKÇİ, 1998, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ankara, syf.174
48. BUDAK Engin, age, syf 44
49. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf 1796
50. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf 1797
51. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf 1799
52. GÜNAY Cevdet İlhan, age syf 1783
İlk yorum yapan siz olun