Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/18-271 E., 2008/272 K.
İçtihat Özeti: Yargıtay bozma kararı kamu düzenine ilişkin ve dolayısıyla hakimin kendiliğinden gözönünde bulundurması gereken nedenlere dayalı değilse ve her iki taraf bozmaya uyulmasını istemişlerse, Hakim önceki kararında direnemez.
İçtihat Metni :
Taraflar arasındaki “vakfın dağıtılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Fatih Asliye 2. Hukuk Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 23.12.2005 gün ve 2005/221-346 sayılı karan incelenmesi davaya vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 25.09.2006 gün ve 2006/5842-6835 sayılı ilamı ile,
(…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
Mahkemece Dairemizin 17.02.2003 gün ve 2003/187-778 sayılı bozma karanna uyulmuş ise de gereği yerine getirilmemiştir.
Anılan bozma kararında “Amaçlarını gerçekleştirmek için özgülenmiş hiçbir mala ve hakka sahip olmayan Bilim Araştırma Vakfı’nın dağılmasına (sona ermesine) ve kaydının sicilden silinmesine karar verilmesi gerekir” denildiği ve mahkemece bozma kararına uyulduğu halde sonradan Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2003/37 Değişik-iş sayılı dosyasında bulunan 02.07.2003 günlü bilirkişi raporuna dayanarak “Vakfın 1999 yılı sonunda gelir fazlası bulunduğu” şeklindeki görüşe itibar edilerek ve ayrıca dava tarihi dikkate alındığında vakfın, senedindeki gayesinin gerçekleştirilmesi için mal tahsisi bulunmadığı da gözardı edilerek davanın reddi yolunda hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca İncelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı Vakfın dağıtılması ve yöneticilerinin görevden uzaklaştırılması istemine ilişkindir. Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, bozmayı takip eden aşamada taraf vekillerinin bozmaya uyulup uyulmaması konusundaki beyan ve talepleri itibariyle (davacı vekilinin bozmaya uyulmasını, davalı vekilinin de bozmaya eylemli olarak uyulmasını İstemiş olmaları karşısında) yerel mahkemenin direnme karan vermesinin usulen mümkün olup olmadığı hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Ön sorunun konusunu oluşturan olgular şunlardır:
Yerel mahkeme, 11.04.2002 günlü birinci kararıyla, davalı Vakfın dağıtılması gerektiğinin kanıtlanamadığı, hesap durumu itibariyle de aczinin söz konusu olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiş; Özel Daire, amaçlarını gerçekleştirmek için özgülenmiş hiçbir mala ve hakka sahip olmadığı sübut bulan Vakfın dağılmasına (sona ermesine) ve kaydının sicilden silinmesine karar verilmesi gereğine işaretle hükmü bozmuştur.
Yerel mahkeme bozmaya uymuş; ancak uyduğu bozma gereğince davanın kabulü ile Vakfın dağıtılmasına karar vermek yerine, davalı vekiline delil sunması için süre vermiş, sonuçta, 23.12.2005 günlü kararıyla, uyduğu bozmadan sonra alınan tespit raporuna ve başka olgulara dayanarak davayı reddetmiştir.
Bu karar. Özel Daire’ce; davalı Vakfın dağıtılmasına ve kaydının sicilden silinmesine karar verilmesi gereğine işaret eden bozmaya uyulduğu halde, bozma gereklerinin yerine getirilmemesinin ve bozmadan sonra alınan delil tespiti raporundaki “Vakfın 1999 yılı sonunda gelir fazlası bulunduğu” görüşü esas alınmak, dava tarihi itibariyle Vakfın gayesinin gerçekleştirilmesi için mal tahsisi bulunmadığı da gözardı edilmek suretiyle davanın reddedilmesinin yanlış olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmadan sonraki 04.07.2007 günlü oturumda, davacı vekili bozmaya uyulmasını istemiştir.
Davalı vekili ise, duruşmadan önce verdiği 03.07.2002 havale günlü dilekçesiyle, aynen “Yargıtay bozma ilamında belirtilen ve Türk Medeni Kanunu’nun, bir vakfın dağılmış sayılmasına karar verebilmek için emredici nitelikte aradığı “gayesinin gerçekleşmesinin imkansızlaşması” durumunun mevcut olup olmadığının somut veriler ışığında tespit edilebilmesi bakımından, Yargıtay bozma ilamına karşı eylemli uyularak, müvekkil Vakiin teftiş yılı itibarıyla gayesinin gerçekleşmesinin imkansızlaşmadığının bilirkişi marifetiyle ve diğer tahkikat vasıtalarıyla tespit edilmesi…” şeklinde beyan ve talepte bulunmuştur.
HUMK’nın 429. maddesi hükmüne göre Yargıtay’ın bozma kararı üzerine hakim, tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir. Bu hükme göre hakim (yerel mahkeme), kural olarak, Yargıtay bozma kararına uymak ya da bu karara karşı direnme kararı vermek konusunda tarafların istekleri ile bağlı olmayıp, serbest takdir yetkisine sahiptir.
Ancak, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre; bozma kamu düzenine ilişkin ve dolayısıyla hakimin kendiliğinden gözönünde bulundurması gereken nedenlere dayalı değilse ve her iki taraf da bozmaya uyulmasını istemişlerse, artık yerel mahkeme önceki kararında direnemez (Bu konudaki yerleşik uygulamaya örnek olarak: Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün ve 541-534; 21.02.1990 gün ve 10-117; 07.10.1990 gün ve 439-562; 19.02.1992 gün ve 635-82; 03.02.1993 gün ve 734-26 sayılı kararları).
Somut olayda, Özel Daire’nin bozma gerekçesi kamu düzenine ilişkin bir nedene dayalı değildir. Bozmadan sonraki yargılama aşamalarında davacı vekili bozmaya uyulmasını, davalı vekili de bozmaya eylemli olarak uyulmasını istemiştir.
Direnme kararındaki benimsemenin tersine; davalı vekilinin bozmaya eylemli olarak uyulmasına ve bozma gerekçesinde değinilen olgular hakkında yeniden araştırma yapılmasına yönelik isteminin, yapılacak yeni araştırma sonrasında davanın reddine karar verilmesi yönündeki bir nihai amacı taşıdığı söylenemez. Zira; davalı vekilinin -eylemli de olsa- uyulmasını istediği bozma ilamında, başkaca hiçbir araştırma ve inceleme yapılması gerekmeksizin, dosyanın mevcut içeriği itibariyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği açıkça ve kesin olarak belirtilmiştir. Davalı vekilinin bu içerikteki bir bozmaya uyulmasını istemesiyle birlikte (davacı vekili de bozmaya uyulmasını istemiş olduğundan ve yukarıda açıklanan şekilde bozma gerekçesi kamu düzenine ilişkin bulunmadığından), artık yerel mahkeme bozmaya uymak zorundadır.
Yerel mahkemenin, açıklanan nedenlerle uymak zorunda olduğu bozmaya karşı direnme kararı vermesine usulen olanak yoktur.
Başka bir ifadeyle, somut olayda, direnme kararı verilemez.
Direnme karan, açıklanan bu usuli gerekçeyle bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26,03.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
İlk yorum yapan siz olun