İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HUKUKUN TEMEL İLKELERİ

HUKUKUN TEMEL İLKELERİ

  1. Hukuk Devleti İlkesi[1]

Hukuk devleti ilkesi maddi anlamda, insan haysiyeti değerinin ve insanın amaç olmasının temel alınmasını ifade eder. Buna göre insan hiçbir şekilde bir araç konumuna indirgenmez, devletin tüm faaliyetleri insanın maddi ve manevi varlığını geliştirmeyi hedefler. Hukuk devleti ilkesinin maddi yönden ceza hukukuna yansıması ise içerikle ilgilidir. Ceza hukuku kuralları, bir hukuk devletinde, insan haklarını koruma odaklı olarak tanzim edilirler. Hukuk devleti insan haklarını tanıyan, korumak için gerekli sistemi kuran devlet demektir. Dolayısıyla ceza hukuku kurallarının öncelikle insanın varlığını devam ettirmesi, kişiliğini geliştirmesi bakımından korunması zorunlu olan maddi, manevi ve ekonomik değerlerini korumayı hedeflemesi gerekmektedir.

 

  1. Eşitlik İlkesi

Eşitlik ilkesi hukuk devletinin en temel ilkelerinden biridir. Bu ilke Anayasamızın 10. maddesinde ve TCK m. 3’te belirtilmektedir. Eşitlik ilkesinin diğer bir görünümü ayrımcılık yasağıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde ve Protokol 12 m.1’de de ayrımcılık yasağı düzenlenmiştir:

Bir ayrımcılıktan bahsedebilmek için benzer durumlarda olanlara farklı muamele yapılması gerekmektedir. Bu nedenle farklı olanlara farklı davranma ayrımcılık oluşturmaz. Bu da yeterli değil. Benzer durumlarda bulunan kişilere yapılan farklı muamelenin meşru bir amacı olamaması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu farklı muamelenin nesnel ve makul bir haklılığı varsa yine ayrımcılıktan bahsedilemeyecektir. Ayrımcılık temelleri dil, din, cinsiyet, siyasi görüş, etnik köken, fiziki özrü gibi çok çeşitli nedenlerde olabilir. Ayrımcılığın açığa çıkışı da farklılık gözetme, dışlama, öncelik tanıma, kısıtlama ya da kayıtlama olabilir. Bu şartları sağlayan bir ayrımcılık, eşitlik ilkesine, hukuk devletine, Anayasaya aykırıdır.

 

  1. Egemenlik, Hukuki Güvenlik ve İdari İstikrar

Egemenlik kavramı bakımından iki farklı kaynaktan yola çıkarak konuyu ele almakta fayda vardır. T.C Anayasası’na bakıldığında, Egemenliğin MİLLETE ait olduğu, YETKİLİ ORGANLAR eliyle kullanıldığı, Anayasa’da olmayan bir “DEVLET YETKİSİ”nin kullanılamayacağı, öne çıkan unsurlardır.

Egemenlik, Devletin üç unsurundan biri (millet, ülke, egemenlik) olarak karşımıza çıkmaktadır.

Millet unsuru, belli bir insan topluluğunu ifade eder. Ülke unsuru, devletin egemenliğine tabi olan ve üzerinde milletin yerleşmiş olduğu alanı (toprak parçasını) ifade eder.

O halde egemenlik kavramından söz edebilmek için; TOPRAK UNSURU, BELLİ BİR İNSAN TOPLULUĞU VE HÂKİMİYET gerekir.

Devletin hukuk kuralları koyma ve bu kurallara uyulmasını sağlama yetkisini nereden aldığı sorusu, insanlık tarihi boyunca tartışılmıştır. Devlet otoritesini ifade eden egemenlik kavramı (hâkimiyet), genel olarak, “Asli, en üstün, tek, bölünmez ve yanılmaz hukuki bir kudret olarak tanımlanır. Egemenlik, devletin bağımsızlığı, diğer devletlerle hukuken eşit durumda olması, emir ve yasaklar koyması, bunları -gerektiğinde- zorla kabul ettirmesi ve kendisine rakip bir başka gücün bulunmamasıdır“.

Halk egemenliği kavramı, J.J.Rousseau tarafından ortaya konmuştur. Günümüz egemenlik anlayışını etkileyen Rousseau, egemenliğin kaynağı olarak toplumsal bir sözleşmenin varlığını kabul eder. Toplum sözleşmesi, her üyenin tüm haklarıyla birlikte kendini topluma terk etmesini ve genel iradenin üstünlüğünü kabul etmesini gerektirmektedir.  Fransız İnsan Ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ne bakılırsa, yine Anayasamızda olduğu gibi egemenliğin kaynağını ulustan aldığı, hiç kimsenin açıkça ulustan kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamayacağı belirtilmiştir.

HUKUKİ GÜVENLİK VE İDARİ İSTİKRAR kavramlarının aslında egemenlik ilkesinin sınırlarını belirlediği için yakın ilgisi bulunmaktadır.

 

  1. Anayasa’nın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü

Öncelikle Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü açısından T.C Anayasası’nda “GENEL ESASLAR” kısım başlığı altında yer almaktadır

MADDE 11Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Anayasa ve diğer hukuki metinler (kanun, yönetmelik, tüzük vs.) arasındaki ilişkide, Anayasa’nın sadece üst hukuk normu olmaktan ibaret olmayan adeta çevreleyici bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Şöyle ki, yönetmelikler kanunların içeriklerini açıklamak, uygulanış biçimini göstermek için vardır. Yani yönetmeliğin varlık gerekçesi kanunu açıklamaktır. Kanunun düzenlediği alanın dışında yenilik getiremez. Kanunun amacı ise, Anayasa’yı açıklamak olmayıp, Anayasa’ya aykırılık barındırmayan bir düzenleme yapmaktır. Öyleyse kanunlar, yönetmelikler ve diğer hukuk metinleri Anayasa’nın çizmiş olduğu alanın kapsamı içinde yer alırlar. Anayasa aykırı olunmaması gereken alanı belirler.

[1] Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Adem Sözüer, Türk Ceza Hukuku Reformu Mevzuatı, 1. bs., Alfa, İstanbul, Mart 2013.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir