T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 2007/4-422
KARAR NO. 2007/536
KARAR TARİHİ. 11.7.2007
• TAZMİNAT DAVASI ( Tapuda Sahte Vekaletnameye Dayalı Satış – Tapu Sicil Müdürlüğü Görevlilerinin Kusurlu Olup Olmadığının Araştırılmasına ya da kusurun Varlığının İspatına Gerek Olmadığı Gibi Esasen Devletin Sorumluluğu İçin Bu Kusurun Varlığı da Şart Olmadığı )
• TAPUDA SAHTE VEKALETNAMEYE DAYALI SATIŞ ( Tapu Sicil Müdürlüğü Görevlilerinin Kusurlu Olup Olmadığının Araştırılmasına ya da kusurun Varlığının İspatına Gerek Olmadığı Gibi Esasen Devletin Sorumluluğu İçin Bu Kusurun Varlığı da Şart Olmadığı )
• TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİNİN KUSURU ( Olup Olmadığının Araştırılmasına ya da Kusurun Varlığının İspatına Gerek Olmadığı Gibi Esasen Devletin Sorumluluğu İçin Bu Kusurun Varlığı da Şart Olmadığı )
• DEVLETİN SORUMLULUĞUNU GEREKTİREN İLLİYET BAĞI ( Bulunması Nedeniyle Tapu Sicilinin Tutulmasıyla İlgili İşlemden Doğan Davacı Zararından Davalı Hazinenin Sorumlu Bulunduğu )
4721/m.1007
743/m. 917
ÖZET : Dava, tapuda sahte vekaletnameye dayalı satış nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Dava, hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan almakta ve kusura değil tehlike prensibine dayanmaktadır. Tapu sicil müdürlüğü görevlilerinin kusurlu olup olmadığının araştırılmasına yada kusurun varlığının ispatına gerek olmadığı gibi, esasen devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da şart değildir. Tapu sicil müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğuna göre bu zarardan devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Diğer bir ifadeyle, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklanmakla, olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemenin, tapu sicilinin tutulmasıyla ilgili bu işlemden doğan davacı zararından, davalı Hazinenin sorumlu bulunduğu yönündeki kararı usul ve yasaya uygundur.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.02.2005 gün ve 2004/208-2005/9 sayılı kararın incelenmesi Davalılar Hazine ve Tülay Çiftçioğlu vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 03.04.2006 gün ve 2006/1956-3585 sayılı ilamı ile;
( … Dava, tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılmasından kaynaklanan zararın tazminine ilişkindir. Yerel mahkemece davalılar Ergin Çelik mirasçıları ve Yaşar Sargın hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan Maliye Hazinesi ve Tülay Çiftçioğlu tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, sahte vekaletname ile kendisine tapuda satılan taşınmazın gerçek malikin açtığı tapu iptali ve tescil davasını kazanması sonucu elinden çıktığını, zarara uğradığını belirterek tazminat istemiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre, davalılar Ergin Çelik ve Yılmaz Timurlenk tapu maliki Recep Kılıç’ın kimlik bilgilerine ulaşarak haricen sahte bir nüfus cüzdanı düzenlemişler ve davalı Ergin Çelik’in fotoğrafını yapıştırmışlardır. Bu nüfus cüzdanı ile davalı Tülay Çiftçioğlu’nun görevli olduğu Urla Noterliği’nde, Ankara İli Elmadağ İlçesi Hasanoğlan Beldesi 531 Ada, 13 parsel sayılı taşınmazın satışı hususunda emlakçilik yapan davalı Yaşar Sargın’a düzenleme şeklinde vekaletnameyi davalı Ergin Çelik vermiştir. Daha sonra davalı Yaşar Sargın bu vekaletname ile taşınmazı davacıya tapuda satmıştır. Asıl malik Recep Kılıç durumu öğrenince suç duyurusunda bulunmuş ve tapu iptali tescil davası açarak taşınmazını geri almıştır.
Yine dosya içeriğine göre davalılar Yılmaz Timurlenk ve Ergin Çelik sahtecilik suçundan mahkum olmuşlardır. Vekaletnameyi düzenleyen noter katibi ise sahtecilik suçundan beraat etmiştir. Davalı noter hakkında ise Adalet Bakanlığınca koğuşturma izni verilmemiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığı’nın 9/8/2001 tarihli ekspertiz raporuna göre vekaletname çıkarılmada kullanılan sahte nüfus cüzdanı iğfal kabiliyetine haizdir.
Davalılar Maliye Hazinesi ve Noter Tülay Çiftçioğlu’nun sorumlulukları Medeni Kanun’un 1007. maddesi ve Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi gereğince kusursuz sorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar gören bu davalıların kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Bu davalılar da kusurlarının bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamalıdırlar. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması gerekmektedir. Somut olayda iğfal kabiliyeti bulunan nüfus cüzdanını kullanan üçüncü kişinin bu eylemi ile illiyet bağı kesilmiştir.
Şu durumda davalılardan Maliye Hazinesi ve Tülay Çiftçioğlu hakkındaki davanın reddi gerekirken yerel mahkemece anılan davalıların da sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, karar bu nedenle bozulmalıdır… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece kısmen önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tapuda sahte vekaletnameye dayalı satış nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacı vekili 13.05.2004 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Elmadağ Hasanoğlan Beldesi Sanayi Mahallesi 531 ada 13 parsel sayılı taşınmazı, taşınmaz maliki Recep Kılıç’ın emlakçi Yaşar Sargın’a Urla Noterliğinin 30.07.2001 tarih ve 5897 yevmiye sayılı işlemi ile verdiği vekaletnameye dayanarak Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılan işlemle satın aldığını, daha sonra taşınmaz satışının sahte nüfus cüzdanına dayanılarak noterde tanzim edilen sahte vekaletname ile yapıldığının anlaşılması ve taşınmaz malikinin açtığı davalar sonunda tapu kaydının iptali ve kendisi hakkında da ceza davası açılması, hiçbir dahli ve kusuru olmadığı halde parasını verip satın aldığı taşınmazı kaybetmesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, ifadeyle, elinden çıkan taşınmazının dava tarihindeki sürüm değeri kadar maddi tazminat ve ayrıca müvekkilinin ağır cezada yargılanması nedeniyle 2.000.000.000 TL manevi tazminatının müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini istemiş; bilirkişilerin raporlarını ibrazından sonra verdiği ıslah dilekçesiyle de, 263.928 YTL taşınmazın ellerinden çıkması nedeniyle uğramış oldukları maddi zarar ve 13.141 YTL’de 2001/478 esas sayılı dosyasında davayı kaybetmeleri nedeniyle ödemek zorunda kaldıkları yargılama gideri ve ücreti vekalet bedeli olmak üzere toplam 277.069 YTL’nin davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı hazine vekili 09.06.2004 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının zararının tapu kayıtlarının düzenli tutulmamasından kaynaklanmadığını, tarafların kendi aralarında yapmış oldukları geçersiz akitten doğduğunu, MK. 917. ( 1007. ) maddesinin hazinenin ancak tapu sicilinin usulüne uygun tutulmamasından doğan zararlardan sorumlu olabileceğini düzenlediğini, somut olayda tapu sicilinde bir usulsüzlük bulunmadığını, öte yandan satış akit tablosunda satış bedelinin yazılı olması nedeni ile davacının ancak bu miktarı talep edebileceğini, tapu sicil memurunun satışa dayanak olan vekaletnameyi ilgili noterliği arayarak teyid ettiğini, taşınmazı satın alan davacının kendisinin yeterli ihtimamı göstermediğini, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.
Davalı Noter vekili 14.06.2004 tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkili notere ibraz edilen nüfus cüzdanının sahteliği anlaşılamayacak kadar muntazam tanzim edilmiş bir cüzdan olup, müvekkilinin nüfus cüzdanında resmi yapıştırılmış olan şahsın vekalet veren kişi olduğunu anlaması nedeni ile de istemi uyarınca vekaletnameyi düzenlediğini, olayda kusurunun ve sorumluluğunun bulunmadığını, bu sebeple davanın müvekkili yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca tapu kaydında taşınmazın satış değerinin gösterilmiş olması nedeni ile davacının daha fazla bir meblağı talep etmesinin haksız olduğunu, manevi tazminat talebinin de yasal bir dayanağı bulunmadığını ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.
Davalı Yılmaz T. usulüne uygun olarak davetiye tebliğine karşın duruşmaya katılmadığı gibi temsilci yada cevap da göndermemiştir.
Davalılar Yaşar Sargın ve Ergin Çelik’e dava dilekçesi tebliğ edilememiş, davacı, öldüğü anlaşılan Ergin Çelik’in mirasçılarına karşı dava hakkını 16.07.2004 tarihli dilekçe ile; diğer davalı Yaşar Sargın hakkındaki davasını ise 14.12.2004 tarihli oturumdaki imzalı beyanı ile atiye bırakmıştır.
Yerel mahkemece davalılar Ergin Çelik mirasçıları ve Yaşar Sargın hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan Maliye Hazinesi ve Tülay Çiftçioğlu tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Daire, temyiz eden her iki davalı yönünden de “üçüncü kişilerin haksız eyleminin illiyet bağını kestiği, kusursuz sorumluluğu bulunan davalıların eylemleri ile sonuç arasında illiyet bağı kesildiğinden sorumlu olmayacakları ve bunlar hakkındaki davanın reddi gerektiği” gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Mahkemece noter yönünden bozmaya uyulmuş; Hazine yönünden ise önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü, Hazine vekili temyize getirmektedir.
Somut olayın uyuşmazlığa etkili ayrıntılarının kısaca ortaya konulmasında yarar vardır;
Davacı Ayla Yıldırım’ın eldeki tazminat davasına konu olan olay ve işlemler zinciri davalılardan Yılmaz Timurlenk ve arkadaşlarının, taşınmaz maliki Recep Kılıç’ın nüfus bilgilerine ulaşarak davalı Ergin Çelik’in resmini taşıyan sahte nüfus cüzdanını düzenlenmeleri ve Recep Kılıç yerine dublör olarak yine resmi bulunan Ergin Çelik’i kullanmak suretiyle 20.07.2001 tarihinde Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğüne müracaatla zayiinden tapu senedi tanzimini istemeleri ve tapu senedini almaları ile başlamıştır.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Müfettişliğinin raporu ve eki belgeler, ceza dosyası kapsamında yer alan beyanlar, ceza dosyası içinde bulunan 13.08.2001 tarihli 676 sayılı Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğünün Merkez Karakol Amirliğine muhatap yazısı kapsamından; Yılmaz Timurlenk ve Ergin Çelik’e yerine geçtiği Recep Kılıç adına 29829-29830 sayılı bağış makbuzu karşılığında zayiinden tapu verildiği ve işlemi yapan memurlar hakkında başta yazılı başvuru belgesi düzenlettirmemek olmak üzere yapılan usulsüz işlemler nedeniyle usuli ve mali mevzuata aykırılıktan disiplin yönünden uyarma cezası verilmesi istendiği anlaşılmaktadır.
Tapu çalışanlarının mevzuata aykırı olduğu belirlenen bu eylemleri nedeniyle tapu müstenidatını inceleme olanağı bulan, tapu senedi aslını da bu yolla elde eden sahtecilik-dolandırıcılık eylemleri de ceza mahkemesi kararı ile kesinleşen Yılmaz Timurlenk ile Ergin Çelik, diğer davalı emlakçi Yaşar Sargın’ı sahte vekaletname ile malikin vekili tayin ettirmişler; 531 ada 13 parsel nolu taşınmazın 07.08.2001 tarihinde 1578 yevmiyeli işlemle davacı Ayla Yıldırım’a ve bu davaya konu olmayan 532 ada 1 parselin de 06.08.2001 tarihinde 1570 yevmiyeli işlemle yine bu davada taraf olmayan Rasim Kahraman’a tapuda satışını gerçekleştirmişlerdir. Tapuda resmi senet düzenlenirken bu kez de akit tablosunun açıklama kısmında taşınmaz malikinin Recep Kılıç olan adı Recep Demir olarak gösterilmiştir.
Yine ceza dosyasında bulunan belgelerden, tapu sicili müstenidatında resmi yer alan Recep Kılıç ile onun yerine geçerek işlem yaptıran Ergin Çelik’in vekaletname ve nüfus cüzdanı fotokopisindeki resimlerinin karşılaştırılmasında da, aralarında hiçbir benzerlik olmadığı görülmektedir.
Sahte vekaletnameyi düzenleyen noter katibi hakkında ise, resmi evrakta sahtecilik suçundan, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/179 esas sayılı dosyasında ilk celse “kasıt yokluğundan” beraat kararı verilmiş ve anılan karar Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiştir. Anılan bu eylem nedeni ile Urla Noteri hakkında da, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nce ve Noterler Birliğince, gerek disiplin gerek cezai yönden kovuşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Diğer sanıklarla birlikte davalılar Yılmaz Timurlenk, Yaşar Sargın, Ergin Çelik ve davacı Ayla Yıldırım hakkında “sahte nüfus cüzdanı tanzimi ile kullanmak, dolandırıcılık ve bu suça iştirak” suçlarından Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonucunda davacı Ayla Yıldırım ile davalı Yaşar Sargın’ın “atılı suçları işlediklerine ve diğer sanıkların eylemlerine iştirak ettiklerine ilişkin” delil bulunmadığından bahisle beraatlarına, davalılar Yılmaz Timurlenk ve Ergin Çelik’in atılı suçlardan mahkumiyetlerine karar verilmiş; bu karar Yargıtay 6. CD’nin 2003/8756 esas ve 2004/2301 karar sayılı ilamı ile 04.03.2004 tarihinde onanmıştır.
Tapu işlemleri sonrası, gerçek malik Recep Kılıç, Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/478 esas sayılı dosyasında açtığı tapu iptali ve tescil davası sonunda tapunun iptalini sağlamış; tapu iptali kararında, davacı Ayla’nın kusurlu işlemi olduğuna ilişkin bir belirleme yapılmamış; aksine iyiniyetli olduğu vurgulanarak, durum böyle olsa bile sahte vekaletname nedeniyle işlemin sakatlığı söz konusu olduğundan yolsuz tescile dayalı kaydın iptali gerektiği, gerekçe olarak gösterilmiştir.
Davacı Ayla Yıldırım ile ona satışı gerçekleştiren emlakcı Yaşar Sargın’ın bu kişilerin eylemine dahil olmadıkları, haklarında verilen bu yargı kararları ile belirgindir.
Tapuda resmi şekilde satın aldığı taşınmaz yönünden aleyhine verilen tapu iptal davasının kesinleşmesi ve taşınmazın eski maliki adına kaydedilmesi üzerine davacı Ayla Yıldırım; eldeki davayı açmıştır.
Davacı, eldeki dava ile tapu ve noter memurlarının özensizliği nedeniyle uğradığı maddi zararının tazminini ayrıca haksız yere sanık sıfatıyla yargılanması nedeniyle de manevi zararını istemektedir.
Yapılan yargılama sonucunda gerçek kişiler yönünden verilen kararlar ile noter hakkındaki red kararı kesinleşmiş, bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre; uyuşmazlık, Hazinenin sorumluluğu noktasında düğümlenmiştir.
Davacı, taşınmazı sahte vekaletname ile vekil kılınan emlakçi vasıtasıyla tapuda yapılan işlemle satın almış; Hazinenin sorumluluğunun bulunduğu iddiasını ise tüm aşamalarda iki noktaya dayandırmıştır;
Bunlardan birisi disiplin cezasına da konu olan tapu memurlarınca zayiinden tapu verilmesi işlemlerinin usulsüzlüğü diğeri ise tapuda sahte vekaletnameye dayalı satışın gerçekleştirilmesidir.
Davacının, Hazinenin sorumluluğu yönünden illiyet bağını kesecek kusurlu yada kasıtlı herhangi bir eylemi belirlenmemiş; aksine iyi niyetli alıcı olduğu gerek hukuk gerek ceza yargılamasında ortaya konulmuştur. Kaldı ki, bu husus uyuşmazlık konusu da değildir.
Diğer yandan dosyaya yansıyan belgelerden davalı gerçek kişilerin noterlik ve tapu sicil müdürlüklerinde yaptıkları benzer işlem ve yöntemlerle birçok sahtecilik-dolandırıcılık eylemini gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır.
Açıklanan maddi olgu, bozma ilamı ve buna ilişkin direnme kararının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; yasa gereği kusursuz sorumluluğu bulunan davalı Hazinenin bu sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgunun gerçekleşip gerçekleşmediği, bu cümleden olarak; tapu sicilinde üçüncü kişilerin sahtecilik eylemleri ile birleşen her iki işlem nedeniyle tapu sicilinin tutulması ile davacı zararı arasında hazine açısından uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığı ve sonuçta Hazinenin sorumluluğundan söz edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır.
İlkin belirtilmelidir ki, davacının davalı hazineye yönelik tazminat isteminin yasal dayanağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. ( 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 917. ) maddesi olup, bu hükümde devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu düzenlenmiştir.
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine geçilmezden evvel, kusursuz sorumluluğa ilişkin temel ilkeler ve öğretide yer alan görüşler üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.
Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa kadar uzayan bir yol izlenmektedir.
Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür ( Tandoğan Haluk, Türk Mesuliyet Hukuku, 1967, s:89 ). Kusur sorumluluğunda, “kusur” sorumluluğun öğesidir ( Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.1, B.6, İstanbul 1998, s:554 ).
Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak, önceleri adalete uygun ve yeterli görülmekte iken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni enerji kaynaklarının bulunması halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağlama bakımından da yetersiz kalmaya başlamıştır.
Böylece sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, hukuk alanında da etkisini doğurmuş ve bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu, kısacası kusursuz sorumluluğu getirmiştir ( Prof.Dr.Haluk Tandoğan, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, 1981 Bası, sh.1-4 ).
Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “olağan sebep sorumluluğu-tehlike sorumluluğu” olmak üzere ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi ( Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.1, B.3, 1989; Tandoğan Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, 1981, s:22 ); “hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu” şeklinde üçlü ayırıma gidildiği de görülmektedir ( Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop/Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993, s:498 ).
Öte yandan, “objektif sorumluluk” üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır.
Tehlike sorumluluğu, “terminolojide” “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu”; “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer alır ( Koçhisarlıoğlu Cengiz, Objektif Sorumluluğun Genel Teorisi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1984, s:183 ). Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak bu türde kurtuluş beyyinesi ( kanıtı ) yasalarda bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarır.
Türk Özel Hukukunda kusura dayanmayan sorumluluk hallerinden birisi de Tapu sicilinin tutulmasından Devletin sorumluluğudur.
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine gelince;
Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.
Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında “Devletin sorumluluğu” o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 917, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddelerinde açıkça;
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder”
Hükmüne yer verilerek, bu sorumluluk yasal düzenleme altına alınmıştır.
Diğer taraftan, devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlet’e fer’i değil, aynen İsviçre’de olduğu gibi asli sorumluluk yüklenmiştir ( Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969, s:512 vd.; Prof. Dr. Jale Akipek, Eşya Hukuku, 1972, s:303 ).
Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu “Devletin sorumluluğu”ndan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta; böylece Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır.
Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük çıkarların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden ayni hakların yerinin doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile açıklanabilir.
Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.
Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden daha geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi, onların bu yüzden uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur.
Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.
Tapu sicil müdür yada memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı yada yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür yada memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır ( Dr.Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devlet’in Sorumluluğu, Ankara, 1976 Sh.63 vd ). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunlukta gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Az yukarıda ayrıntıları açıklandığı ve vurgulandığı üzere; Devletin sorumluluğunun bir tehlike sorumluluğu olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 esas, 1955/64 karar sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 esas ve 1977/655 karar sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 esas ve 2003/487 karar sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 esas ve 2006/205 karar sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 esas, 2007/261 karar sayılı, ilamlarıyla yargısal uygulamada da büyük ölçüde kabul edilmiştir.
Somut olay açısından Devletin sorumluluğu irdelendiğinde;
Davacı, üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde vekaletname bulunan emlakçiden tapu sicil müdürlüğünde gerçekleştirilen resmi senetle almış; daha sonra gerçek malikin açtığı dava sonucunda bu tescilin sahte kimlikle alınan vekaletnameye dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adına olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini peşinen ödediği taşınmaz uhdesinden çıkarak gerçek maliki adına tapuya tescil edilmiştir.
Tapudaki işlemin dayanağı olan vekaletnamenin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile belirgindir. Davacı zararının kaynağı da başından beri birleşen tüm işlemlerle birlikte sağlanan bu yolsuz tescildir ve kendisinin kasıtlı yada kusurlu eylemiyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduğuna ilişkin herhangi bir belirleme de dosya kapsamında bulunmamakta, aksine eylemlere dahil olmadığı ve iyiniyetli alıcı durumunda olduğu ceza ve hukuk mahkemelerince verilmiş kararlarla kabul edilmektedir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, tapu sicil müdürlüğünün uygulaması gereken hukuki esasları ihlali halinde hukuka aykırılığın bulunduğunun kabulü gerekmekte; tapu memurlarının faaliyetleri çerçevesine giren herhangi bir işlem tapu kütüğünün tutulması işlemi ve böyle bir işlemin kanuna aykırı şekilde yapılmış olması dolayısıyla, bu tür işlemler nedeniyle uygulamada oluşan tecrübe ve görüşler uyarınca oluşması mutad kabul edilen bir zarar da, Türk ve İsviçre hukuk sistemlerinde tazminat istemlerine esas teşkil eden uygun illiyet nazariyesine göre tapu sicilinin tutulmasından doğan zarar sayılmaktadır.
Tapu sicil müdürlüğünde yapılan işlemler bu yönüyle değerlendirildiğinde görülmektedir ki;
Davacının zararına neden olan olay ve işlemler zinciri davalılardan Yılmaz ve arkadaşlarının, taşınmaz maliki Recep Kılıç’ın nüfus bilgilerine ulaşarak davalı Ergin Çelik’in resmini taşıyan sahte nüfus cüzdanını düzenlemeleri ve Recep Kılıç yerine dublör olarak yine resmi bulunan Ergin Çelik’i kullanmak suretiyle 20.07.2001 tarihinde Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğüne müracaatla zayiinden tapu senedi tanzimini istemeleri ve tapu senedini almaları ile başlamış; devamında yine sahte kimlikle Noterden alınan vekaletname kullanılarak tapu memuru önünde resmi şekilde satışla devam etmiştir.
Zayiinden yeni tapu belgesi tanzim edilerek gerçekte malik olmayan kişiler eline geçmesinin sağlanması inandırıcı sahte bir belgeye dayalı yapılmış olsa dahi hukuka aykırıdır ve bu hukuka aykırılık görevlilerin kusuru olsun olmasın sonuçta zarara uğranılmasında etkilidir. Zira, tapu sicil müdürlükleri sadece tapu kaydını değil buna dayanak belgeleri de elinde bulundurmakta sicilde ve müstenidi belgelerde malikin resmi, imzası ve kimlik bilgileri yer almaktadır. Tapuda işlem yapabilmek, “ilgili sıfatıyla” imzalı başvuru belgesinin varlığını gerektirmektedir. Oysa somut olayda, zayiinden yeni tapu senedi verilirken bu gereklere uyulmadığı gibi başvuran sahte kişi, gerçek malike hiç benzemediği halde resimler üzerinde kontrol yapılıp, imzası da alınmadığından kolaylıkla gerçek malikmiş gibi müstenidat bilgilerinden yararlandığı ve tapu senedini elde ettiği dosya kapsamı ile belirgindir. İlgililerin bu işlemin yapılmasında, kasta varan ihmalleri söz konusudur.
Sicilin sağlıklı biçimde oluşturulması, tüm kayıtların usulünce tutulması, korunması, devamlılığı, güvenilirliği hem yasalarla, hem Tapu Sicil Tüzüğü ile hem de Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün uygulama genelgeleri ile düzenleme ve teminat altına alınmış; sicile güven ilkesi ile de bunlar ve benzeri tapu sicil müdürlüğü işlemleri devletin sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir. Dolayısıyla, usuli ve mali mevzuata aykırı olarak zayiinden yeni tapu senedi tanzimi ve ilgili sıfatını haiz olmayan kişiye verilmesi dahi başlı başına bu sorumluluk kapsamında değerlendirilmelidir.
Nitekim, kendisini malik yerine koyan kişi ele geçirdiği bu tapu senedi ve bu senetteki bilgilerle noterde de kolaylıkla vekaletname tanzimini sağlamış yine aynı kolaylıkla tapuda resmi memur önünde vekil vasıtasıyla maliki olmadığı taşınmazın satışını gerçekleştirmiştir.
Özetle ifade edilecek olursa; tapu müdür yada memurunun, gerçek tapu maliki olmayıp, “ilgili” sıfatı taşımayan başvuru sahibinin imzasını taşıyan yazılı başvuru belgesini almadan ve sicildeki resimle bu kişinin ibraz ettiği sahte nüfus cüzdanındaki resmi ve kayıtları karşılaştırmadan, kayıp nedeniyle yeniden tapu senedi düzenleyip bu kişiye vermesi resmi senette soyismin yanlış yazılması ve ardından da temin edilen sahte vekaletnameye dayalı olarak sicile yolsuz tescil işlemini gerçekleştirmiş olması hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırı davranışla zarar arasında illiyet bağının varlığı belirgin olup; devlet bundan doğan zarardan sorumludur.
Tüm bu eylem ve işlemler üçüncü kişinin dahli de olsa hukuka aykırı biçimde tapuda gerçekleşmiş olmakla, olay mücerret şekilde noterde başlayıp biten ve tapu sicilinin tutulması ile ilgili olmayan bir işlem olarak nitelendirilemez. Zira; zarar, salt sahte vekaletname tanzimi ile değil açıklanan şekilde tapuda hukuka aykırı şekilde yapılan işlemlerle, bu sahte vekaletnamenin tescil işlemine dayanak alınmasıyla ve sonuçta da yolsuz kabul edilen tescilin iptali ile ilk malikine dönüşüyle ortaya çıkmıştır. Zararın bu şekilde gerçekleşmesi işlem dünyasında bilinebilir, mutad bir sonuç olup; bu açık durum karşısında zarar ile tapu memurlarının eylem ve işlemleri arasında uygun illiyet bağının kesildiğinden de söz edilemez.
Önemle ve sıklıkla vurgulandığı üzere dava, hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan almakta ve kusura değil tehlike prensibine dayanmaktadır. Öte taraftan tapu sicil müdürlüğü görevlilerinin kusurlu olup olmadığının araştırılmasına yada kusurun varlığının ispatına gerek olmadığı gibi, esasen devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da şart değildir. Tapu sicil müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğuna göre bu zarardan devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Diğer bir ifadeyle, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklanmakla, olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemenin, tapu sicilinin tutulmasıyla ilgili bu işlemden doğan davacı zararından, davalı Hazinenin sorumlu bulunduğu yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı DİRENME KARARI UYGUN OLUP, hükme konu miktara yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 11.07.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
İlk yorum yapan siz olun