İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Terörle Mücadele Nasıl Olmalı – Mehmet Merdan Hekimoğlu

Siyasi ve ideolojik amaçla suç işlemek için kurulmuş terör örgütleri mensuplarının topluma kazandırılmasını amaçlayan, yeni bir topluma kazandırma yasasının TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmesinin gerekliliğine ilişkin tartışmalar devam ederken, Aydın’ın Kuşadası ilçesinde bir minibüste meydana gelen ve beş kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırı, terör sorununu yeniden Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri haline getirdi. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, geçenlerde yaptığı medya temsilcilerini bilgilendirme toplantısında, terörle mücadele için yeni bir kuruluşa ve Batı standartlarında yeni bir terörle mücadele kanununa ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Terörle mücadele, kısa vadede, elbette ki öncelikle kurumsal ve hukuki bir mesele; ama aynı zamanda orta ve uzun verimli sosyo-ekonomik mücadele stratejileri geliştirmek teröre karşı başarıda çok daha belirleyici bir öneme sahip.

Terörle, “önleyici tedbirler” yoluyla kaynağında etkili bir şekilde mücadele edilebilmesi için öncelikle terörün neşvü nema bulduğu sosyo-ekonomik ortamın iyi bir şekilde analiz edilmesi gerekiyor. Zira terör hareketlerinin dayandığı sosyolojik ortam hakkında ön bir teorik bilgi birikimine sahip olmadan, somut terörist eylemlerin nasıl, niçin, nerede ve ne zaman ortaya çıkabileceğini anlamak hiç de kolay bir iş değildir.

Terör konusunda dünyada ve Türkiye’de yapılan çok sayıda bilimsel saha araştırmasının sonuçları da açıkça göstermektedir ki, terör örgütü mensuplarının yönetici beyin kadrosu dışında yer alan ezici orandaki alt düzey militan çoğunluğu, kırsal kesimden gelen, eğitimsiz, mesleksiz, işsiz, maddi açıdan son derece düşük gelirli yoksul ailelerin çocuklarıdır. Bu insanların gerçek hayatla olan bağları oldukça zayıf olduğu gibi, iç dünyalarında herhangi bir olumlu gelecek beklentisi de mevcut değildir. Oldukça karamsardırlar ve ezilmişlik-dışlanmışlık şeklinde kendini gösteren yoğunlaşmış bir mağduriyet psikolojisine sahiptirler. Üstelik bu mağduriyetlerinin ait oldukları, etnik köken, sınıf, din, mezhep veya ideoloji gibi alt kimliklerinden kaynaklandığını ve bu özellikleri dolayısıyla bilinçli olarak içinde yaşadıkları toplum veyahut devlet (cari sistem) tarafından cezalandırıldıklarını düşünürler. Politik, kültürel ve ekonomik olarak özgürlükçü bir ortam yaratmak, insanlardaki bu mağduriyet duygusunu (psikozunu) büyük ölçüde ortadan kaldıracağından, etnik, dini, ideolojik alt kimliklerin had safhada politize olmasını ve giderek bir takım terör hareketlerine kaynaklık etmesini engelleyecektir. Bu bağlamda terörle mücadele ederken “güvenlik” ile “özgürlük” arasındaki hassas dengenin kategorik ve ölçüsüz olarak temel hak ve hürriyetler aleyhine kurulmasının önüne geçilmesi büyük önem taşıyor. Başka bir ifadeyle, insan haklarının orantısız bir şekilde sınırlandırıldığı otoriter ve giderek totaliter bir terörle mücadele yöntemini egemen kılmadan da, etkili terörle mücadele tedbirlerinin pekala yaşama geçirilebileceğinin kabul edilmesi gerekiyor. Şu halde gelir dağılımı adaletsizliğini gidermeye ve insan onuruna yaraşır asgari bir hümanist yaşam standardı sağlamaya yönelik tedbirlerle, örneğin yoksul ailelere mensup öğrencilere, devlet ve gönüllü sivil toplum girişimleri eliyle, çok daha fazla oranda iş, eğitim, burs ve barınma imkanı verilerek, insanlar arasında etnik, bölgesel veya dini fırsat eşitliği yaratılması, gençlerde ileriye yönelik olumlu bir yaşam beklentisi oluşturacak ve böylelikle onların gerçek hayatla olan reel bağlarını kuvvetlendirerek, terör örgütlerinin sosyo-psikolojik bazda insan kaynaklarını büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.

Bireylerin çok boyutlu insani kişiliklerinin gelişmesine ve sosyal açıdan içinde bulundukları çevreye entegre olmalarına yönelik faaliyetler içinde bulunmalarını teşvik edici mekanizmaları yaratmak bu bağlamda önemlidir. İş, spor, politika, meslek, sanat, eğitim, hobiler gibi farklı sosyal faaliyet alanlarında sahip olunan alt kimliklerin yarattığı çapraz bağlar kişilerin birbirlerine çok daha sıkı ve güçlü bir şekilde bağlanmasına yol açacak (sosyal kaynaşma ve bütünleşme) ve böylece radikal bir takım terör örgütlerinin potansiyel birer terör vahası olarak gördüğü, işlenmeye hazır, toplumdan kopuk, robotlaşmış ve izole olmuş tek düze insan tipi yaratma hedefi büyük bir darbe yiyecektir.

Yaşamın sadece ideolojiden, dinden, mezhepten ya da etnik kökenden oluşmayan çok boyutlu bir fenomen olduğunu gençlere göstermeye yönelik çabalar içerisinde bulunmak terörle mücadelede öncelikli hedef olmalı. İnsanın ideolojisi, partisi, politik fikri, hayata bakışı, inançları zamanla değişebilir. Önemli olan hayattır, yaşamın bir ucundan tutmak ve yaşam mücadelesine girmektir. Bunu genç insanlara gösterebilmeyi başarmak, teröre karşı savaşta, stratejik bir değer ve öneme sahiptir.

    Mehmet Merdan Hekimoğlu
     mhekimoglu@mynet.com

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir