Son güncelleme tarihi Aralık 11, 2024
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/4-544
KARAR: 2014/315
Taraflar arasındaki “haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce asıl ve birleşen davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen 04.05.2010 gün ve 2005/503 E., 2010/164 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili ile davalı K.. B.. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 31/01/2012 gün ve 2010/13834 E.-2012/1174 K. sayılı ilamı ile;
(…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı K.. B..nın tüm, davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince:
a) Dava, trafik kazası nedeni ile yaralanmadan dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davalı KARBEL’e yönelik istem husumet nedeniyle reddedilmiş; diğer davalı K.. B..’na yönelik istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacılar ile davalı K.. B.. tarafından temyiz olunmuştur.
Davacılar, davalı sürücünün kusuru ile meydana gelen trafik kazasında davacı T.. Ç..’ın ağır biçimde yaralanması nedeni ile diğer davalılar araç maliki ve davalı sürücünün istihdam edeni ile birlikte müştereken ve müteselsilen ödetilmek üzere uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminini istemişlerdir.
Davalılar ise usul ve esas yönden davanın reddini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, davalı …. Ltd Şti yönünden istemin pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmiş, diğer davalı Konak Belediyesi Başkanlığı yönünden ise ıslah edilen maddi tazminat tutarının zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile reddedilmiştir.
Dava konusu trafik kazası 06.05.2004 günü meydana gelmiş, davacı T.. Ç.., 09.07.2004 günü fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Davacının maruz kaldığı yaralanmadan dolayı uğradığı maddi tazminat tutarının bilirkişi tarafından hesaplanmasından sonra istem 05.06.2008 günü ıslah yolu ile artırılmıştır.
Borçlar Yasası’nın 60/1. maddesi gereğince haksız eylem sonucu uğranılan zararın ödetilmesi amacıyla açılan davanın, zarar görenin zararı ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren bir yılda zamanaşımına uğrayacağı kabul edilmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde ise Borçlar Kanununun 60. maddesindeki genel kural olan bir yıllık zamanaşımı süresinden farklı olarak iki yıllık zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Borçlar Yasası 60/2. fıkrası ve Karayolları Trafik Yasası’nın 109. maddesi hükümlerinde paralel bir düzenlemeye gidilerek eylemin suç teşkil etmesi durumunda olayda uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Somut olaya gelince; davacının taksirle yaralanmasına neden olmak eylemi nedeni ile davalı sürücü hakkında 765 sayılı TCK’nın 459/2 maddesi uyarınca verilen cezanın zamanaşımı süresi aynı yasanın 102. maddesine göre beş yıldır. Şu durumda, olay gününden itibaren ıslah gününe kadar uzamış beş yıllık zamanaşımı süresinin dolmamış bulunduğu gözetilmeden ıslah edilen bölümün araç maliki olarak malen sorumlu bulunan davalı K.. B.. yönünden zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş olması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir.
b-Dosya kapsamından davalılardan KARBEL Ltd Şti’nin sigortalı işçisi olan diğer davalı İ.. E..’in kullandığı, davalı K.. B..’na ait aracın davacı T.. Ç..’a çarparak ağır biçimde yaralanmasına neden olduğu anlaşılmaktadır. Davalı ….. Ltd. Şti. Borçlar Yasası’nın 55. maddesi uyarınca adam çalıştıranın sorumluluğu nedeni ile diğer davalılar ile birlikte davacıya karşı doğan zarardan dayanışmalı olarak sorumludur.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeyerek, davalılardan KARBEL Ltd. Şti. hakkındaki istemin husumet yönünden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini; birleşen dava ise, manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Asıl davada davacı T.. Ç.. vekili özetle, müvekkilinin trafik kazası sonucu yaralanmasına neden olan davalı-sürücü İ.. E.. ile olay nedeniyle sorumlu olan davalı-istihdam eden ….. Ltd. Şti. ve davalı-işleten K.. B..’ndan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 500 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı T.. Ç.. vekili, 05.06.2008 tarihli ıslah dilekçesiyle, dava değerini maddi tazminat yönüyle 88.767,45 TL arttırmak suretiyle 89.267,45 TL’ye çıkarmıştır.
Birleşen davada ise, asıl davanın davacısının eş ve çocukları tarafından aynı olay nedeniyle duyulan manevi zarar nedeniyle toplam 25.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsili talep ve dava edilmiştir.
Davalılar; asıl ve birleşen davada, ayrı ayrı açılan davanın reddini dilemişler; davalı K.. B.. vekili, asıl davada ıslah edilen maddi tazminat miktarının zamanaşımına uğradığını da belirterek, zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür.
Yerel mahkemece, asıl davada manevi tazminatın kısmen kabulüne, maddi tazminat yönünden ise, davalı…. Ltd. Şti. hakkında pasif husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar sürücü İ.. E.. hakkında davanın ıslah edilmiş şekliyle yapılan ödemeler düşülmek suretiyle kabulüne, diğer davalı K.. B.. hakkında ise kısmi davanın kabulüne, ıslah edilen tazminat miktarı bakımından “2918 sayılı Kanun uyarınca iki (2) yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, uzamış zamanaşımı süresinin uygulanamayacağı, sürücü ile işleten belediye arasında eksik teselsülün bulunduğu” gerekçesiyle davanın reddine; birleşen davada ise, manevi tazminatın kısmen kabulüne, asıl ve birleşen davada fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacılar vekili ile davalı K.. B.. vekili tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, davalı …. Ltd. Şti. yönünden bozma ilamına uyularak, bu davalı yönüyle davanın kabulüne karar verilmiş, diğer davalı belediye yönünden ise, ıslah edilen tazminat miktarı bakımından önceki kararda direnilmiştir. Hükmü, davacı T.. Ç.. vekili ile davalı Karbel Ltd. Şti. vekili ve davalı K.. B.. vekili temyiz etmiştir.
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
I-Davacı T.. Ç.. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl davada ıslah edilen tazminat miktarı bakımından, araç maliki (işleten) davalı belediye hakkında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu(KTK)’nun 109/2.maddesinde düzenlenen uzamış (ceza davası) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı, varılacak sonuca göre, ıslah edilen tazminat miktarının dava zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, noktalarında toplanmaktadır.
Belirtmelidir ki, trafik kazası sonucunda bir kimsenin yaralanmasına veya ölümüne neden olunması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir.
Bu nedenle, haksız fiil ve zamanaşımı kavramları ile bu hukuki müesseselerin kanuni düzenlemeleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “haksız işlemlerden doğan borçlar”ı düzenleyen 41.maddesinde haksız fiil; “Gerek kasten, gerek ihmal ve kayıtsızlık yahut tedbirsizlik ile haksız surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur” şeklinde tanımlanmıştır.
Buna göre, haksız fiil; hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir.
Haksız fiilden söz edilebilmesi için, şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci olarak, fiili işleyenin kusuru olmalıdır; üçüncü olarak, bir zarar doğmalı; son olarak da, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.
Öte yandan, özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’ nun 125-140’ncı maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (HGK’nun 05.05.2010 gün ve E:2010/8-231, K:255 sayılı ilamı).
İşte, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup; usul hukuku anlamında ise, bir savunma aracıdır (Kuru, Baki:Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:IV, İstanbul 2001, Cilt:2, s.1761;Von Tuhr. A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.;Canbolat, Ferhat:Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nun 06.04.2011 gün ve E:2010/9-629, K:2011/70 sayılı ilamı).
Haksız fiillerde zamanaşımı ise, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinde ayrıca düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarar ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren 10 sene mürurundan sonra istima olunmaz.” denildikten sonra; aynı maddenin ikinci fıkrasında, ceza dava zamanaşımına yollamada bulunularak; “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha da uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik edilir.” hükmü getirilmiştir.
Madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere, haksız fiillere uygulanacak üç ayrı zamanaşımı süresi belirlenmiştir.
Bunlar; zarar görenin ‘zarar’ı ve ‘fail’i öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak olan 1 yıllık kısa süreli zamanaşımı; fiilin ‘vukuundan’ itibaren işleyecek 10 yıllık kesin süreli zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda suç oluşturduğu durumlarda uygulanacak olan uzamış (ceza) zamanaşımı süreleridir.
BK’nun 60.maddesinin 1.fıkrasına göre, haksız fiil nedeniyle tazminat davası açma hakkı zarar görenin, zararı ve haksız eylemi öğrenmesinden itibaren başlayacak ve bir yılda zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararı ve tazminat sorumlusunu öğrenmektir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının işlemeye başlamasına sebep olmaz. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar. Eğer zarara uğrayan tüzel kişi ise, dava açmaya yetkili organın öğrenmesi dikkate alınır.
Bir yıllık sürenin başlaması için zarar görenin, zarar ile birlikte tazmin borçlusunu da öğrenmiş olması gerekir. Kusur sorumluluğunda fail, kusursuz sorumlulukta kanunen sorumlu görülen kişinin öğrenilmesi gerekir.
BK’nun, m.60/2. fıkrasında düzenlenen ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için öncelikle; zarar veren eylemin Ceza Kanunu ya da ceza hükmü taşıyan özel kanunda suç olarak düzenlenmiş olması gereklidir.
Özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK’nun 60. maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve E:2013/4-36, K:2013/1457 sayılı ilamı).
Bu kapsamda, özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’nun 109.maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiş; “motorlu araç kazalarından doğan maddi za
rarların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar” şeklindeki bu hükümle, Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, bu tür tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; “davanın cezayı gerektiren bir eylemden doğması ve ceza kanununun bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde, bu sürenin, maddi tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olacağı ” hükme bağlanmıştır.
Görülmektedir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II.maddesi, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır. Trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından zamanaşımı süresi BK’nun 60.maddesine göre bir yıl; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II.maddesine göre ise iki yıl olarak düzenlenmiştir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/II.maddesine göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, eylemin ceza kanununa göre suç sayılması gerekli ve yeterlidir; fail hakkında mahkumiyet kararı verilmesi veya bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması şartı aranmamaktadır.
Ceza Kanunu’nda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresi, olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin, zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise, davanın, öğrenme tarihinden itibaren, 2918 sayılı Kanunun 109.maddesindeki iki yıllık süre içerisinde açılması gerekir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.12.2006 gün ve E:2006/4-801, K:813; 16.04.2008 gün ve E:2008/4-326, K:325; 06.02.2008 gün ve E:2008/4-69, K:101; 12.03.2008 gün ve E:2008/4-248, K:240; 13.07.2011 gün ve E:2011/17-427, K:519; 30.11.2011 gün ve E: 2011/17-569, K:2011/710 sayılı ilamlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Yaralanmayla sonuçlanan trafik kazası, aynı zamanda mülga 765 sayılı TCK’nun 459 uncu maddesine göre, suç sayılan bir eylemdir. 6085 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu dönemde bu yasada açık hüküm bulunmadığından BK’nun 60/2 nci maddesinde açıklanan ceza davası (uzamış) zamanaşımının uygulanması gerektiği kabul edilmekteydi. Ancak uzamış zamanaşımı kural olarak suç sayılan fail hakkında yani motorlu araç sürücüsü hakkında uygulanırken, sürücü olmayan ve yasa gereği sorumlu olan işleten hakkında uygulanmıyordu. 2918 sayılı Kanun’da motorlu araçların işletenlerinin sorumlulukları değişik durumlara göre yeniden kapsamlı biçimde düzenlenirken, zamanaşımıyla ilgili hükümleri de 6085 sayılı Kanuna göre daha değişik biçimde ele alınmıştır. Bu nedenle, ceza zamanaşımının işletenler hakkında uygulanıp uygulanmayacağı yeni Kanuna göre yeniden gözden geçirilmelidir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109 uncu maddesinin birinci fıkrasında, sürücü veya işleten arasında bir ayırım yapmaksızın iki yıllık olağan zamanaşımı süresi kabul edilmiştir. Onu takiben ikinci fıkrasında ise: “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmü kabul edilmiştir. Maddenin iki fıkrası arasındaki bağlantı gözetildiğinde ceza davası (uzamış) zamanaşımı süresinin işletenler hakkında da uygulanacağı kabul edilmelidir. Çünkü birinci fıkrada, işleten ve sürücü arasında bir ayırım yapılmaksızın maddi tazminat talepleri için iki yıllık zamanaşımı süresi kabul edilirken ikinci fıkrada “dava” ve “maddi tazminat talepleri de” sözcükleriyle birinci fıkradaki sistem aynen benimsenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun genel amacı; zarar görenleri motorlu araçların yarattığı nitelik ve nicelikçe ağır tehlikelerden korumaktır. Anılan Kanun’un 85/1 inci maddesinde kabul edilen ağırlaştırılmış objektif (tehlike) sorumluluk ilkesiyle, zarar görenlerin ekonomik gücü zayıf olan sürücülerle karşı karşıya kalmalarının önlendiği göz ardı edilmemelidir. Motorlu araç sürücüsü olmayan işleten hakkında ceza davası zamanaşımının uygulanmaması hakkaniyete uygun sonuçlar vermeyebilir. Bu nedenle, işleten hakkında da, ceza davası zamanaşımının uygulanması, 2918 sayılı Kanunun genel amacı ve düzenlemesine uygun düşer.
Diğer taraftan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun m.85/son fıkrasında işletenin “aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan (eylemi şeklinde anlaşılmalıdır) kendi kusuru gibi sorumlu olacağı” kabul edilmiştir. Bununla, işletenin bu kişilerin kusuruna dayanarak sorumluluktan kurtulmasını önlemektir. Sonuç itibariyle; yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/son ve 109/2, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102.maddeleri uyarınca, sürücünün eyleminin suç teşkil ettiği hallerde, uzamış ceza davası zamanaşımının (BK. m.60/II) işleteni de kapsadığı kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.06.2003 gün ve E:2003/4-359, K:406 sayılı ilamı).
Konuyla ilgisi nedeniyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 88/1. maddesi kapsamında işletenin müteselsil sorumluluğu hakkında da genel bir açıklama yapılmasında fayda vardır:
Buna göre, anılan maddeye göre, “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” Belirtilen madde hükmündeki, müteselsil sorumluluğun, yukarıda yapılan açıklamalar da gözetildiğinde tam teselsül olduğunun kabulü gerekir.
Nitekim, öğretide de, işletenin sorumluluğunun, tam teselsül niteliğinde olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır (Kılıçoğlu, Ahmet M.:Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 15.Bası, Ankara 2012, s.396 ve dipnot 471’de atıf yapılan yazarlar; Aksi yöndeki azınlık görüşü için bakınız. Havutçu, Ayşe/Gökyayla, K.Emre:Uygulamada 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na Göre Hukuki Sorumluluk, Ankara 1999, Sahife:199 ve dipnot 380’de atıf yapılan yazarlar).
Yukarıda yapılan hukuki açıklama ve saptamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının ileri sürdüğü haksız fiil (trafik kazası sonucu taksirle yaralanma) iddiasının gerçekleşme tarihi 06.05.2004’tür.
Davalı sürücü hakkında, İzmir 3.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.09.2005 tarih ve E:2004/555, K:2005/766 sayılı ilamıyla, trafik kazası sonucu taksirle yaralamaya neden olma suçundan mülga 765 sayılı TCK’nun m.459/2 ve 5237 sayılı
TCK m.51 gereği hükmolunan hapis ve para cezasının ertelendiği, 1 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulduğu, yasal yollara başvurulmaksızın hükmün 13.10.2005 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2.maddesi gereğince, işleten hakkında da uzamış ceza zamanaşımı uygulanır. Buna göre, haksız eylemin gerçekleştiği 06.05.2004 tarihinde yürürlükte olan mülga 765 sayılı TCK’nun 459.maddesinde öngörülen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı Kanunun 102/4.maddesi uyarınca uzamış ceza zamanaşımı süresi beş yıldır.
Bu durumda; haksız eylemin gerçekleştiği 06.05.2004 tarihi gözetildiğinde, beş yıllık uzamış zamanaşımı süresinin 06.05.2009 tarihinde dolduğu; eldeki davada ise, maddi tazminata ilişkin ıslahın ise, bu zamanaşımı süresi dolmadan 05.06.2008 tarihinde yapıldığından, ıslah edilen miktar yönüyle dava zamanaşımı süresi dolmamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece, maddi tazminata yönelik ıslahın süresinde yapıldığının kabulü ile işin esasının incelenmesi gerekirken, açıklanan bu hususlar göz ardı edilerek ıslah edilen tazminat miktarı bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II-Davalılar Karbel Ltd. Şti ve K.. B.. vekillerinin temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece, davalı Karbel Ltd. Şti. yönünden bozma ilamının (2/b) numaralı bendinde yer alan bozma nedenine uyulmuş olmasına göre, açık biçimde yeni hüküm niteliğindeki bu karara karşı temyiz itirazlarını inceleme görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire’ye aittir.
Diğer davalı belediyenin ise, kısmi direnme hükmünü temyizde hukuki yararı bulunmamakla birlikte, kısmi direnme dışındaki hükme yönelik temyiz itirazlarının, Özel Daire’ce incelenmesi gerekir.
O halde, davalılar Karbel Ltd. Şti. ve K.. B.. vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
SONUÇ: A) Yukarıda (I.) bentte davacı T.. Ç.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,
B) Yukarıda (II.) bentte davalı Karbel Ltd. Şti. vekilin yeni hükme yönelik ve K.. B.. vekilinin ise, kısmi direnme dışındaki hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE, aynı kanunun 1086 sayılı HUMK’nun 440/III-(1).maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
İlk yorum yapan siz olun